İnsanlar komplo teorilerine nasıl inanır?
A. Faruk Yıldız
4 Mayıs 2024

-İkiz kuleler mi?

-Amerikanın oyunu bu!

-Turgut Özal’ın ölümü mü?

-CIA’in parmağı var!

Bu tür efsaneler kendi başlarına yeni bir olgu değil; ancak internet ve sosyal medya gibi modern medya araçları bunların yeniden yayılmasına yardımcı oluyor. Friedrich Ebert Vakfı tarafından 2022 yılında yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde 54'ü ankete katılan beş komplo teorisinden en az birine katıldıklarını belirtiyor. Bunlar arasında "Batı dünyası kendi gücünü arttırmak için Rusya ve Putin'e karşı komplo kurdu" ya da "Yönetici elitler göç yoluyla Alman halkını yok etme amacını güdüyor" gibi ifadeler yer alıyordu.

Benzer bir araştırma da Türkiye'de 2018 yılında KONDA tarafından yapılmıştı. Araştırmanın sonuçları arasında en ilgi çeken nokta ise üniversite mezunlarının bile yarıya yakınının Lozan’ın 2023’te biteceğine inanıyor olmasıydı.

Türkiye'de yaygın komplo teorilerinden biri de "Dünyayı 5 ailenin yönettiği" iddiasıydı. Bu iddia ile ilgili veriler de Lozan verileriyle uyuşuyordu. Türkiye toplumunun yüzde 48’i “Dünyayı beş büyük aile yönetiyor” yargısına katılıyor, yine üniversite mezunlarının yüzde 50’si, lise altı eğitimliler ve lise mezunlarının yüzde 47’si de bu görüşü savunuyordu. 

Bu ve bunun gibi birçok veriden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki hayat standartları ya da eğitim seviyeleri fark etmeksizin insanlar komplo teorilerine inanma eğilimi gösteriyor. Peki neden?

Komplo teorilerine olan inancın yaş, eğitim düzeyi vs. ile çok az ilgisi bulunuyor

Bunun ötesinde, komplo teorileri çok karmaşık bir konu: önceki çalışmalar bu söylentilere inanmanın psikolojik sorunlarla ya da belirli bir eğitim seviyesiyle hiçbir ilgisi olmadığını göstermişti ve yaş, eğitim seviyesi, zeka ya da din de belirleyici bir rol oynamadığına inanılıyordu.

Psychological Bulletin dergisinde yayınlanan bir çalışma, komplo teorilerine inanan insanları neyin karakterize ettiğine dair ilginç bilgiler sunuyor. İnsanların bu tür anlatılara duyarlı olup olmadıklarını belirli, bireysel kişilik özelliklerine bağlamak mümkün değil, ancak kendi sezgilerine güçlü bir şekilde inanan veya çevrelerine karşı oldukça düşmanca davranan veya çevrelerine karşı üstünlük hisseden kişilerde artan bir duyarlılık olduğu görülüyor. Araştırmacılar ayrıca çevreleri tarafından tehdit edildiklerini hisseden kişilerin komplo teorilerine daha yatkın olduklarını tespit etti.

Bu çalışmanın bir parçası olarak araştırmacılar, çoğunlukla Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Polonya'dan olmak üzere 158.000'den fazla katılımcının yer aldığı 170 çalışmadan elde edilen verileri analiz ettiler. Katılımcıların motivasyonlarını ya da kişilik özelliklerini komplocu düşünceyle bağlantılı olarak ölçen çalışmalara odaklandılar.

Çalışmanın başyazarı Shauna Bowes, "Komplo teorisyenlerinin hepsi, popüler kültürde sıklıkla çizilen bir imaj olan basit fikirli, akli dengesi bozuk insanlar değildir" diyor: "Bunun yerine, birçoğu komplo teorilerine yöneliyor çünkü bu onlar için belirli ihtiyaçları karşılıyor ya da zorlukları ve yanlış giden şeyleri anlamlandırıyor."

Kişilik özellikleri sadece kısmi bir rol oynuyor

Büyük beş kişilik özelliğinin (açıklık, sorumluluk, dışadönüklük, uyumluluk ve duygusal denge) komplo inançlarıyla bağlantılı olarak neredeyse hiç önemli bir rol oynamadığının belirtilmesi de dikkat çekici. Ancak mevcut çalışmada araştırmacılar paranoya ve çevreye güvensizlik gibi kişilik özellikleri arasında bir korelasyon olduğunu tespit etti. Ayrıca komplo teorilerine inananların güvensiz, paranoyak, duygusal açıdan dengesiz, dürtüsel, şüpheci, içine kapanık, manipülatif, benmerkezci veya eksantrik olma ihtimallerinin de daha yüksek olduğunu tespit ettiler.

Birçok komplo teorisi kafa karıştırıcı olaylar hakkında açıklık ya da sözde gizli bir gerçek sağlıyor gibi görünse de, kapanış ihtiyacı ya da kontrol hissi komplo teorilerini desteklemek için en güçlü motivasyonlar değildi. Bunun yerine araştırmacılar, insanların sosyal ilişkiler tarafından motive edildiklerinde belirli komplo teorilerine inanma olasılıklarının daha yüksek olduğuna dair bazı kanıtlar buldular. Örneğin, sosyal tehdit algılayan katılımcıların, genel olarak hükümetlerin gücü ellerinde tutmak için vatandaşlarına zarar vermeyi planladıkları şeklindeki soyut bir teoriden ziyade, ABD hükümetinin 11 Eylül terör saldırılarını planladığı teorisi gibi olay temelli komplo teorilerine inanma olasılıkları daha yüksekti.

Özetle, en güçlü korelasyonlar komplocu düşünce ile aşağıdakiler arasında bulundu:

Komplo teorilerinin demokrasi üzerinde etkisi var

Jena Friedrich Schiller Üniversitesi Siyaset Bilimi Enstitüsü'nden Anne Küppers, Alman basın kuruluşu tagesschau'ya verdiği röportajda, "Hükümete ve siyasi elitlere duydukları güvensizlik nedeniyle pek çok komplo ideoloğu temsili demokrasiyi reddediyor" diyor. Küppers, Friedrich Ebert Vakfı'nın kriz dönemlerinde demokrasiye duyulan güvenle ilgili yukarıda bahsi geçen araştırmasının yazarlarından biri. Ona göre, örneğin eğitim, komploya inananların nüfus içindeki oranını kesinlikle azaltabilir - ancak komplo düşüncesi tamamen ortadan kalkmayacak.