Bir güzellik şirketi dünyayı değiştirebilir mi?
Zeynep Çalandağ
30 Nisan 2024
Kariyerini güzelliğe güzellikle liderlik etmeye adamış olan Sinem Sandıkçı Gökçen bize L'oreal Türkiye'deki yolculuğunu anlattı.
Sinem Sandıkçı Gökçen kimdir?

Ben kendimi tutkulu bir güzellik profesyoneli olarak anlatıyorum hep. Kırk beş yaşındayım, Adanalıyım. Tarsus Amerikan Koleji sonrası ODTÜ’de İşletme okudum ve yirmi üç buçuk senedir de ilk ve tek şirketim olan L’oréal’de çalışıyorum. 12 yaşında bir kızım var, Yaz. Bir de yedi yaşında bir kedimiz var, Mia. O yüzden iki kız annesiyim diye hep bahsederim. Böyle özetleyebilirim. 

Kariyerinizi tek bir şirkette geçirmek ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Dışarıdan oldukça zorlu gibi görünse de benim için çok heyecan verici ve çok keyifli bir deneyimdi. Ben aslında yirmili yaşlarımın başında çok şanslıydım ki yolum L’oréal gibi bir şirketle kesişti. Çünkü her zaman yol ayrımına geldiğimde benim değerlerimle uyuşan, ne yapmak istediğim konusunda hep beni destekleyen bir organizasyondu. Hayatımın yarısından çoğunu bu şirkette geçirdim. Önce pazarlamada başladım. Sonra satış, sonra kurumsal iletişim, sonra genel müdürlük ve dijital direktörlük gibi çok farklı rollerde bulundum. Tabii ki bu geçişlerde, bu şirketin bir üyesi oluyor olmam, benim potansiyelime olan inanç kariyerimi güçlü adımlarla ilerletmemi sağladı. Diğer taraftan sadece tek şirkette değil aslında aynı ülke içinde de kariyerimi inşa ettim. Çünkü L’oréal kariyerlerine baktığınızda, normalde hep yurt dışı görevlendirmeleri olur. Bu da biraz hızlandırır kariyeri aslında. Ben hem Türkiye'de kalmayı hem de L’oréal'de kalmayı seçtim. Yol ayrımına geldiğimde, ki takdir edersiniz yirmi üç sene boyunca çok sayıda yol ayrımında bulundum ve her seferinde de kendi değerlerime uygun olduğu için hayallerimi gerçekleştirmeme fırsat verdiği için de Loréal'de kalmayı seçtim. O yüzden dışarıdan zor gibi görünse de benim için çok doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Şimdi de yirmi üç senenin sonunda bu ülkenin genel müdürü olarak aslında her işe toplu bir bakış getirebiliyorum. Çünkü görevlerin çoğunu bizzat yaptım. İş birimlerinin çoğunda bizzat çalıştım. O yüzden de bunun keyfini sürüyorum diyebilirim. 

Tekno-güzellik şirketi tanımını açabilir misiniz?

Biz L’oréal olarak büyük bir söylemle çıkıyoruz aslında. “Bir güzellik şirketi dünyayı değiştirebilir mi?”  Ve cevabımız evet. Eğer devrimlerine aşkla liderlik ederse ve bütün paydaşların bu devrimler etrafında toplayabilirse dünyayı değiştirebilir diyoruz. O yüzden de kendimize liderlik etmek istediğimiz üç tane devrim belirledik. Bunlardan bir tanesi Teknoloji Devrimi. Bir tanesi Yeşil Devrim. Üçüncüsü de Anlamlı Markalar Devrimi. Teknoloji devrimlerine liderlik etmemizi simgeliyor aslında bizim Tekno-güzellik söylemimiz. Tek işi güzellik olan bir şirketten tek işi güzellik olan bir teknoloji şirketine dönüşüyoruz. Bu ne demek aslında; teknolojiyi işimizin kalbine koyuyoruz. Birincisi tüketicilerimizin sonsuz çeşitlilikteki ihtiyaçlarına cevap vermek için teknolojiyi kullanıyoruz. Yani kişiselleştirilmiş güzellik deneyimleri yaratabilmek, onların isteklerini çok daha kapsayıcı bir şekilde gerçekleştirebilmek için. İkincisi güzelliği, kapsayıcı bir hale getirmek için teknolojiyi kullanıyoruz. Üçüncüsü de güzelliği sürdürülebilir bir hale getirmek için kullanıyoruz diyebiliriz. Örnekler verecek olursam, bugün artık sadece ürün satmıyoruz. Dijital servisler ve dijital ürünlerle tüketicimizin hayatını zenginleştiriyoruz. Deneyimlerini iyileştirebiliyoruz. Küçücük bir cihazdan o günkü giydiğiniz giysiye göre size uygun renk ruju önerebilecek, dört bin renkli bir palet arasında o günün rengini üretebileceğiniz bir cihazımız var mesela. Diğer taraftan, kısıtlı el hareketi olan insanlar için yapay zekayı kullanarak artırılmış gerçekliği kullanarak geliştirdiğimiz bir ruj uygulama aplikatörümüz var. Çünkü bir kadın için rujunu kendinin sürmesi çok büyük bir özgüven. Bunu yine teknoloji sayesinde yapabiliyoruz Diğer taraftan sürdürülebilirlik alanında sonsuz kez geri dönüştürülebilen plastiği üretiyor olmamız teknoloji sayesinde. Su tasarrufu sağlayan ve saçımızı durularken kullandığımız suyu yüzde yetmiş oranında azaltan Gjosa akıllı su başlığını geliştirebilmemiz teknoloji sayesinde gibi düşünebilirsiniz. Bir başka anlamda da aslında tüketicilerimizle çok derin ve etkili bağlar kurmak için teknolojiyi kullanıyoruz. Onlarla yaptığımız iletişimin çift taraflı olabilmesi, etkileşimli olabilmesi, beraber olabilmesi için. Loréal'in içinde de teknolojiye çok büyük bir yatırımımız var. Her sene bir milyar euroluk bir bütçemiz var. Yedi bine yakın çalışanımız var sırf bu konuya adanmış olan. Dolayısıyla biz artık sadece bir güzellik şirketi değil bir tekno güzellik şirketiyiz. 

Yapay zekanın, artırılmış gerçekliğin güzellik sektörünü nasıl değiştirdiğini/değiştireceğini düşünüyorsunuz?

Çok önemli bir itici güç ve değişimin gücü olduğunu düşünüyoruz. Aslında biz bunu çok önceden keşfeden şirketlerden bir tanesiyiz. 2018 yılında dünyanın bir numaralı yapay zeka ve artırılmış gerçeklik şirketi olan Modiface’i satın aldık ve bünyemize kattık. Kendi içimizde böyle bir şirketin oluyor olması da bizim sonra yaptığımız bütün inovasyonların ve aslında gelişmelerin kaynağı oldu diye özetleyebiliriz. Yapay zeka ve artırılmış gerçekliğe neden ihtiyacımız var?  Çünkü bugünün dünyasında güzellik sonsuz kişiselleştirme istiyor. Yani eskiden bir fondöten lanse ederken sadece beş renk yetebilirken bugün biz teknoloji sayesinde 22500 tane renk üretebiliyoruz ve tüketicimizin yapay zeka sayesinde en uygun rengin hangisi olduğunu hemen seçebilmesini sağlıyoruz. Dolayısıyla onları doğru şekilde yönlendirmek için bizim için yapay zeka çok önemli. Bir selfie üzerinden, cep telefonunuzdan çektiğiniz bir fotoğraf üzerinden yüzünüzde her türlü makyaj uygulamasını görebildiğiniz aslında sanal makyaj uygulamaları bunun bir örneği olarak anlatabiliriz. Ya da yine bir selfie üzerinden cilt analizinizi yapan ve size dört yüz bin ayrı cilt reçetesi arasından doğru cilt reçetesini ve rutinini öneren uygulamalarımızın hepsi bu teknolojiler sayesinde. En son olarak da belki iletebileceğimiz kısmı sizin hayatınızı iyileştirmek için de yapay zeka ve  artırılmış gerçekliği kullanıyoruz. Çünkü eğer bugün cildinize bu şekilde bakarsanız ileride böyle olur diye öngörüde bulunabiliyoruz. Ya da size sürekli olarak güzellik danışmanlığı, güzellik koçluğu verebiliyoruz. Çok yakında Beauty Genuis isimli bir dijital servisimizi açıklıyor olacağız. Bu en ileri düzey yapay zekanın kullanıldığı, üretken yapay zekanın kullanıldığı bir asistan aslında. Size, hem sağlık hem güzellik açısından bugün ne yapsanız daha iyi olur önerilerini verebiliyor olacağız. Diğer taraftan günümüz dünyasında sadece fiziksel değil sanal ortamlar da bizim için çok kıymetli. Nasıl fizikseldeki görünüşümüzü önemsiyorsak, sanal dünyada da arzu ettiğimiz gibi kendimizi ifade etmek istediğimiz gibi olabilmek için güzelliği ve bütün bu yeni teknolojileri kullanıyoruz. O yüzden avatarlar öneriyoruz. Microsoft Teams üzerinden filtreler öneriyoruz.

Tüketici bu kadar çok teknolojiyi bir anda kullanmaya hazır mı sizce?

Biz aslında bütün gücümüzü tüketicimizden alıyoruz ve tüketicimize artırılmış tüketici diyoruz. Çünkü günümüz tüketicisi her şeyi beraber yapma peşinde. Çok bilgili, çok ilgili. O yüzden de yapılan bütün bu yenilikleri çok ilgiyle karşılıyor. Tabii ki bunu bombardıman şeklinde yapmak çok doğru değil. Önce onları dinleyip ne ihtiyaçları var; ona yönelik yapmak çok önemli. Bizim bugün 800'den fazla dijital servisimiz var ama her birini herkese önermiyoruz. O tüketicinin ihtiyacı neyse ona göre süzgeçten geçirip onun karşısına sadece ilgili konuları çıkarıyoruz. Bir tarafta üretken yapay zeka ve yapay zeka etrafında çok büyük bir bulut ve çok büyük bir belirsizlik var. Ama bizim onu işimize yansıtmamız ve tüketiciyle buluşturmamız çok daha özel, çok daha spesifik. Bu yüzden bunun onların da faydasına olduğunu düşünüyoruz. 

Kurumsal dijital direktörlük sürecinizi ve gelişmeleri anlatabilir misiniz?

Ben kariyerimi aynı şirket içinde ve aynı ülke içinde inşa ettiğim için biraz önce bahsettiğim her yol ayrımında aslında şunu düşündüm. Ben bu şirkette kalarak ve bu ülkede kalarak dışarıda kabul etmediğim ya da başka bir ülkede kabul etmediğim rolün yerine neyi koyabilirim? O yüzden de kendi geçişlerimi buna göre tasarladım kariyerimi planlarken ve buralara gelirken. Dijital direktörlükte benim şimdiye kadar yaptığım en heyecan verici rollerden bir tanesiydi. Pandemi dönemine denk geldi. O yüzden de aslında hem hızlı, hem dinamizmi hem de üretkenliği açısından çok çok güzel bir şekilde geçirdim diyebilirim. Altında çok geniş bir alanı olan bir roldü. Baktığınız zaman bütün medya iletişimi ve özellikle dijital medya, tüketici etkileşimler. Data CRL dediğimiz günümüzün çok önemli konularından bir tanesi, e-ticaretin hızlandırılması, içerik üretimi, tüketicilerimizle doğru bir şekilde öngörülebilmeleri ve onlara hizmet sunabilmek,  açık inovasyon ve bütün şirketin dijital anlamda geliştirilmesi; hepsi bu şapkanın altındaydı. Benim için çok heyecan verici bir deneyimdi. Çünkü ben o zamana kadar hep süreçleri yönetmiştim. Yaptığım daha alışageldik rollerdi hep. Ama dijital direktörlükte inovasyonu yönetmeniz bekleniyor sizden. Şirket hep bir adım ileride tutmak için, geleceği tasarlayabilmek için kafa yormanız gerekiyor. Bu da başka iş yapış şekilleri gerektiriyor. Dışarıyla çok etkileşimli ve çok iç içe olmanızla paydaşlarınızı çok iyi bilmenizi, teknolojiyi ve trendleri çok iyi bir şekilde takip etmenizi gerektiriyor. Ben çok heyecan duydum. Çünkü pandemi döneminde çok büyük atılımlar yaptık. E-ticaretimiz inanılmaz hızlandı. Bugün işimizin yüzde otuzuna geldi. İçerik üretimimiz bambaşka seviyeye geldi. Hem iş ortaklarımızla çalışma anlamında hem de kendimizi geliştirme anlamında. Veri gücümüzle çok büyük bir yatırım yaptık ve çok büyük bir altyapı hazırladık. Bir de Türkiye olarak biz şirketin yedi açık inovasyon merkezinden bir tanesiyiz. Onu da benim dönemimde kurguladık. Bu ne demek aslında? Startuplarla olan iletişimi yeni bir iş yapış şekline çevirdik. Ve kendi stratejik çerçevemizin altındaki uygun başlıklara uyan startuplarla bir araya gelerek onların mentörleri, iş ortakları, paydaşları olmaya başladık. O yüzden benim için çok heyecan verici bir deneyimdi. Ve gerçekten tek işinizin teknoloji olması, dijital olması başka bir yerde bulamayacağım bir deneyimdi diye düşünüyorum. Çünkü bizim bütün işlerimizde aslında dijital ve teknolojiyle çok iç içe olmanız gerekiyor. Ama tabii, takdir edersiniz ki kendi işiniz o olduğunda, o dikeyde çok daha derinleşebiliyorsunuz. O yüzden de çok şanslı olduğumu düşünüyorum kariyerimde böyle bir rol gerçekleştirdiğim ve yaptığım için. 

Güzellik ve kozmetik gibi rekabetçi ve dinamik bir endüstride L’oréal’in yenilikçi olmak pazar liderliğini korumak için takip ettiği teknolojik gelişmeler nelerdir?

Biz bir taraftan sektör lideriyiz. Güzelliğe uzun yıllardır liderlik ediyoruz. Hem dünyada hem Türkiye'de. O yüzden de bizden beklenti çok daha büyük. Bazen trendleri yaratma konusunda, bazen trendleri genele yayma konusunda yapmamız gereken şey çok büyük bir yatırım. Öncelikle biz bunu inovasyona yaptığımız yatırımla yapıyoruz. Bizim bugünün değil yarın bizleri nelerin beklediğini anlamlandırabilmek ve bulabilmek için çok büyük bir Ar-Ge yatırımımız var. Her yıl üç-dört milyar euroluk bir yatırım ve dört bine yakın çalışandan bahsediyoruz. Tüketicilerimize çok yakın kalmaya, onları çok iyi anlamaya ve dinlemeye ihtiyacımız var. Buna çok emek veriyoruz. Bazen dediğim gibi ilkleri biz yaratıyoruz. Olmayan kategoriler, ürünler ve tüketiciye bunu cazip hale getirmeye çalışıyoruz. Diğer taraftan da çok iyi bir etkileşimde olmamız gerekiyor bütün paydaşlarımızla. Müşterilerimiz, startuplar, bütün iş ortaklarımız ki hep beraber yaratabilelim. Bizim gözümüzden kaçan bir şeyi onlar sayesinde tamamlayabilelim. Hep bir adım önde olmayı gerektiriyor. Çünkü bizden beklenti de bu aslında. Bir de bu işi yaparken aslında sadece kendimiz ne yapıyoruz diye değil, bütün ekosistemimizde olan faydamızı da gözden geçirmemiz gerekiyor. Çünkü büyüklükle beraber bu sorumluluk da bize geliyor. Bizim en büyük amacımız gerçekten güzelliğe, güzellikle liderlik etmek ve güzelliği kapsayıcı sürdürülebilir ve sorumlu bir hale dönüştürmek. 

Sürdürülebilirlik ve etik kaynak kullanımı tüketici için giderek daha önemli hale geliyor. L’oreal sürdürülebilirliğe nasıl yaklaşıyor ve şirketin çevresel etkisini azaltmak için hangi girişimleri hayata geçiriyor?

Sürdürülebilirlik bizim için çok önemli bir kavram. Biz onu gelecek nesillere olan sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Uzun yıllardır da elimizden geleni yapabilmek için çok büyük bir çaba sarf ediyoruz. Bizim globalde "Gelecek için L’oréal" isimli çok önemli ve sürdürülebilirlik programımız var. Bunun çok farklı başlıkları var; iklim, toplum, çevre, biyoçeşitlilik, su gibi çok sayıda başlığı kapsıyor. Birleşmiş Milletler'in Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 17 tanesinin, 16 tanesini kapsayan bir şey. Ve bizim iddiamız aslında bizim programımızın en kapsayıcı program olduğu. Neden? Çünkü biz sadece kendi yaptıklarımızdan değil, bütün ekosistemimizin yaptıklarından kendimizi sorumlu görüyoruz. Mesela sadece ürünleri üretirken kullandığımız sudan değil, tüketicilerimizin ürünlerimizi tüketirken kullandığı sudan da sorumluyuz. Sadece kendi karbon ayak izimizden değil tedarikçilerimizin ürünlerimizi taşırken yarattığı karbon ayak izinden de sorumluyuz gibi düşünüyoruz. O yüzden de yaptıklarımızı beş ayrı başlıkta toparlıyoruz. Bunlardan çevre tabii ki çok önemli başlıklardan bir tanesi. Çevreyle ilgili yaptığımız en önemli şeylerden bir tanesi de su konusunda aslında. Türkiye'de bir fabrikamız var. İstanbul üretim tesisimiz ve Türkiye'nin ilk su dostu fabrikalarından. Ne demek? Dışarıdan hiç su almadan içeride suyu döndürerek kullanan ve ürünleri üreten bir fabrikadan bahsediyoruz. Diğer taraftan tüketicilerimizin özellikle bazı ürünlerimizi kullanırken çok fazla su harcadığını biliyoruz. Mesela evde saçınızı yıkarken, uzun saçlıysak bir banyoda yirmi litre su harcıyoruz saçımızı durulamak için şampuandan, kremden. O yüzden de Gjosa isimli bir su başlığı geliştirdik bir startup'la beraber. Sonra da startup’ı satın alıp bünyemize kattık. Bu sayede saçımızı durularken kullanılan suyu %70 oranında azaltabiliyoruz. Bunu iş ortaklarımız olan kuaförlerle paylaşıyoruz. Dolayısıyla kuaförlerde de su tüketimini azaltma yönünde çalışmalarımız var. Diğer taraftan tüketicilerimiz her geçen gün daha talepkar ve bu konuda neler yaptığımızı bilmek istiyorlar. Bazı ülkelerde hayata geçirdiğimiz, Türkiye'de de çok yakında hayata geçireceğimiz bir çevresel etki ambalajımız var aslında. Her ürünümüzün üzerine bir çevresel ve toplumsal fayda etiketi koyuyor olacağız. Dolayısıyla bir alışveriş yaparken sürdürülebilir tüketim tercihi yapabileceksiniz. Satın aldığınız ürünün topluma olan faydasını ya da zararını, çevreye olan faydasını ya da zararını görebileceksiniz. Bunlar bizim için çok önemli gelişmeler. Diğer taraftan dijitalde çok iddialıyız. Dünyanın ve Türkiye'nin en önemli reklam verenlerinden bir tanesiyiz ve biliyoruz ki dijitalde yaratılan karbon da önemli başlıklardan bir tanesi sürdürülebilirlik konusunda. Çok önemli bir projeyi hayata geçiriyoruz ve yine bir startupla iş birliği yaparak aslında dijital yatırımlarımızın karbon ayak izimlerini ölçümlüyor ve bunu limitlemeye çalışıyor olacağız. Bu da bence hayata geçirdiğimiz yenilikçi projelerden bir tanesi. Diğer taraftan globalde çok önemli fonlarımız var. Çevrenin geri kazandırılmasına yönelik. Bu fondan Türkiye'ye ödenek sağlamaya çalışıyoruz. Çok büyük bir fon. O yüzden bütün sivil toplum kuruluşlarını, çevre örgütlerini buna davet etmek istiyoruz. Bizim başlığımız oldukça kapsayıcı sürdürülebilirlikte. Her alanımıza giren her konuda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. 

Belirgin bakış açıları ve değer algıları ile farklılaşan Z Jenerasyonu tüketicisiyle iletişim kurmak için ne gibi marka stratejileri geliştiriyorsunuz?

Bizim Türkiye'de yirmi dört tane markamız var. Bunların çoğunun da ana hedef kitlesi yeni jenerasyon ve biliyoruz ki aslında onlar çok daha talepkarlar, istekleri konusunda, beklentileri konusunda beraber yaratma peşindeler. Çok daha fazla bilgililer. Biz de özellikle iletişim stratejilerimizi onlara uyarlamaya çalışıyoruz. Günümüz dünyasında biliyoruz ki biz aslında ilgi ve güven için çalışıyoruz ve biliyoruz ki ilgi çekilir, güvende kazanılmak zorundadır. Tüketicilerimizle derin ve anlamlı bağlar kurarken onların ilgisini hep taze tutabilmek için de iletişim şekillerimizi değiştiriyoruz. Eskiden yirmi saniye, otuz saniye olan reklamlarımızı artık altı saniyeyle sınırlıyoruz ki bu oldukça iddialı bir şey. Düşünsenize altı saniyede tüketiciye hangi ürünü anlattığınızı, faydasını nerede bulabileceği gibi çok sayıda şeyi anlatmanızı gerektiriyor. Diğer taraftan bugünün tüketicisi ve özellikle genç tüketiciyi düşündüğünüzde içerikler hep hareket halinde tüketiliyor. Genelde küçücük bir ekrandan tüketiliyor. Dolayısıyla bizim bütün iletişimimizi bunu uyarlamamız gerekiyor. Bu ne demek? Çoğu zaman sesi açık olmayan ve küçük ekranda bile çarpıcı bir etki yaratabilecek şekilde kendimizi hazırlamamız gerekiyor. Diğer taraftan tüketicimizi bir bilgi ve belki ürün ve yenilik bombardımanına tutmadan o ne kadar isterse ona göre kendisine bir reçete sunmamız ve izletmemiz gerekiyor. Bu da bizim bütün üzerine çalıştığımız iletişim stratejimizin bir parçası diye özetleyebilirim.

L’oréal’in kadın görünürlüğü konusundaki duruşundan bahsedebilir misiniz?

Bizim aslında önemli amaçlarımızdan bir tanesi de Anlamlı Markalar Devrimine liderlik edebilmek. Bu da ne demek? Gerçekten çevreye ve topluma fayda sağlayabilmek demek. Bu konuda da kadınları güçlendirmek bizim önemli var oluş amaçlarımızdan bir tanesi. Bizim Türkiye’de yirmi bir yılı aşan bir süredir hayata geçirdiğimiz "Bilim Kadınları İçin" diye bir projemiz var. Türkiye'nin en uzun soluklu toplumsal fayda projelerinden bir tanesi. Çünkü neden? Bilimde cinsiyet eşitsizliği had safhada. Maalesef lise çağında kadınların ve erkeklerin bilimi kariyeri olarak tercih etme oranları yüzde elli yüzde elliyken, kariyerlerin ilerleyen dönemlerinde kadın temsiliyeti ciddi  oranda azalıyor. Ve Nobel'de bilim ödülü alanların sadece yüzde dördü kadın. Ve bizim de bilim işimizin çok önemli bir kısmı. Çünkü inovasyonu bilim sayesinde ve ona yaptığımız yatırım sayesinde sağlıyoruz. Bu ikisini birleştirdiğimiz "Bilim Kadınları İçin" programında da kırk yaş altı bilim kadınlarının projelerini destekliyoruz. Onların hayata geçirmek istediklerine can suyu oluyoruz. Görünürlüklerini arttırıyoruz. Ve daha da önemlisi aslında yeni nesiller için rol modeller yaratıyoruz. Diğer taraftan ülkemiz gibi genç toplumlarda sokak tacizi kadınların en önemli konularından, dertlerinden bir tanesi. Sokak tacizine karşı dur dediğimiz bir bilinçlendirme ve yine toplumsal fayda projemiz var. Tacize maruz kaldığınızda ya da tacizi gördüğünüzde neler yapabileceğinize dair aslında hızlandırılmış bir eğitim programı gibi düşünebilirsiniz. Bunu hayata geçiriyoruz. Geçen sene maalesef hepimizi üzen deprem felaketinden sonra bir kere daha fark ettik ki ülkemizin kadınlarını güçlendirilmeye daha çok ihtiyacı var. Özellikle deprem bölgesindekilerin. Biz de hemen bir mobil güzellik hizmetleri tırı tasarladık. Ve L’oréal çalışanlarımızla bir tır inşa ettik. Bu mobil güzellik hizmetleri servislerimizi bölgeye gönderdik ve bölgedeki çadır kentlerde ücretsiz saç boyası, saç kesimi, cilt bakımı, makyaj uygulamaları gibi servisler sunduk. Yedi binden fazla hizmet sunduk bir ay içinde. Ve gördük ki aslında bizim en büyük amacımız güzellikle onlara nefes olmak. Şimdiye kadar güzellikle nefesleri kestik. Bundan sonra güzel bir nefes oluyoruz dedik. Ve onlara hayata tutunma gücü verdik. Çok duygusal anlar yaşadık. Çoğu dedi ki ilk kez kendimi tekrar kadın hissettim. Ayağa kalkma gücünü buldum, kendime ilk kez zaman ayırdım gibi. Gerçekten çok duygulara dokunan ve bizi de çok mutlu eden projelerden bir tanesiydi. Bunu da tek seferlik bırakmak istemedik ve bütün markalarımızda bir seferberlik ilan ettik. Bütün toplumsal fayda projelerimizi bölgeye adadık ve istihdam konusunda çok sayıda projeyi hayata geçirdik. Güzellik uzmanı yetiştirmek, kadın profesyonel kuaförler yetiştirmek bunlardan bir kaçıydı. Kariyerinin başında olan kadınlara mentorluk vermek ve eğitim desteği, ihtiyaç desteği, burs desteği vermek bunlardan birkaçıydı. Diğer taraftan çocuklar konusunda da oldukça aktiflik. Çünkü o ikisi birbirinin çok bağlı konuları olduğunu düşünüyoruz. Çocuklara sağladığımız burslarda deprem faaliyetlerimizin önemli bir kısmıydı diye özetleyebilirim.