Dost Ateşiyle Batırılan Savaş Gemimiz: TCG Kocatepe
Aykut Küçükyıldız
TCG Kocatepe, Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde

Yakın Türk tarihinin en önemli olayları arasında hiç kuşkusuz Kıbrıs Barış Harekâtı yer alıyor. Her askerî harekât gibi birbirinden unutulmaz pek çok olaya sahne olan bu mücadele, adada olduğu kadar denizde de yaşanmıştı. Kara kuvvetlerimiz ve Kıbrıslı mücahitler adada mücadele ederken, donanmamız da Ege ve Akdeniz’de Yunan donanmasıyla mücadele ediyordu.

Kıbrıs’taki çatışmaların başlarından itibaren Rum tarafı Türk mevzilerine sızmak ve ordumuzu gafil avlamak için değişik taktikler kullanıyordu. Bunlardan biri de iyi Türkçe konuşan Rumların, Türk askerlerinin ve mücahitlerin arasına kendilerini Türk gibi tanıtarak girmeye çalışmasıydı. 21 Temmuz 1974 gecesi ise harekâtta önemli bir yere sahip olan TCG Kocatepe muhribimiz Rumların bu taktiğinden nasibini alacaktı. 

TCG Kocatepe muhribi, 1944-45 yıllarında ABD’de inşa edilmiş ve USS Harwood adıyla 26 yıl Amerikan donanmasına hizmet etmişti. 1971 yılında ABD tarafından Türkiye’ye satılan gemi, TCG Kocatepe adıyla Türk donanmasına katılmıştı.

TCG Kocatepe Türk donanmasına katıldıktan üç yıl sonra, 1974 yılının temmuz ayında Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü. 1950’li yıllardan beri dış politika gündemimizde önemli bir yer tutan Kıbrıs meselesi, bu sefer çok daha tehlikeli bir gelişmeyle yeniden gündeme geldi. 1974 yılının 15 Temmuz günü, Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması için çalışan EOKA terör örgütü, bir darbeyle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’u devirmiş ve yerine Yunanistan’la birleşmeyi radikal bir şekilde destekleyen Nikos Samson’u geçirmişti.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Kıbrıs’a ortak bir müdahale teklif etmek üzere derhal Londra’ya gitti. Gitmeden önce de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne harekata hazırlanmasını emretti. Ecevit, Londra’da ortak bir müdahale için İngilizleri ikna etmeye çalıştı, zira Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran 1959-1960 Anlaşmalarına göre Kıbrıs’ta statükoyu koruma görevi Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye verilmişti. Anlaşma, statüko değiştiği takdirde bu üç ülkeye düzeni yeniden sağlamak için askeri bir müdahale yetkisi veriyordu. Başbakan Ecevit, bu yetkiyi İngiltere ve Türkiye beraber kullanırsa uluslararası kamuoyunda harekatın meşruiyetinin daha kuvvetli olacağını düşünüyordu. Ancak İngilizler Ecevit’in teklifine sıcak bakmadılar ve Başbakan 19 Temmuz’da ülkeye döndü ve harekâtı başlatma talimatı verdi.

Ertesi sabah, 20 Temmuz 1974’te Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı. Harekât kapsamında Türk paraşütçü birlikleri Beşparmak Dağları’nın güneyine indirme yapmış, diğer yandan da Girne sahillerine denizden Türk askerleri çıkmıştı. Plana göre denizden çıkartılan askerlerle havadan indirilen paraşütçüler Beşparmak Dağları’nı temizleyerek Lefkoşa-Girne arasında güvenli bir koridor oluşturacak, akabinde doğuya ve batıya doğru ilerleyerek adanın %38’lik kısmını kontrol altına alacaklardı.

Harekâtın ilk günü Türk askerleri için başarılı geçmişti. Dağların güneyine inen paraşütçüler Lefkoşa’dan dağlara kadar olan bölgeyi emniyete almış, denizden çıkarılan askerler de Girne’de köprübaşları tutmuştu. Geriye sadece Beşparmak Dağları’ndaki Rum mevzilerini temizlemek ve harekâtın iki kanadını birbirine bağlamak kalmıştı. Ancak gecenin de bastırmasıyla jetler operasyon yapamaz hale gelmiş ve Türk kuvvetlerinin işi zorlaşmıştı.

21 Temmuz sabahı güneşin doğuşuyla Türk tarafı rahat bir nefes aldı zira jetler yeniden havalanmış ve Rum mevzilerini vurmaya başlamıştı. Hava desteğiyle birlikte Türk askerleri dağları temizlemeyi başardı ve 22 Temmuz’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun da kararıyla harekâtı durdurdu ve ateşkes ilan etti.

Bu esnada, Türk donanması için üzücü bir olay yaşandı. 21 Temmuz’da Ege üzerinde uçan Türk jetleri, Rodos’ta bir ikmal gemisinin yüklendiğini tespit etti ancak bu haber Genelkurmay’a iletilirken bir iletişim sorunu yaşandı. Genelkurmay, 12 Yunan gemisinin Rodos’tan Kıbrıs’a hareket ettiğini düşünerek Kıbrıs civarında seyreden TCG Adatepe, TCG Mareşal Fevzi Çakmak ve TCG Kocatepe muhriplerini bölgeye yönlendirdi. Kocatepe muhribi, yanındaki iki muhriple beraber Rodos-Kıbrıs arasına hareket ederek savaş pozisyonu aldı.

Aynı anda kuzeyden gelen Türk jetleri, Rodos-Kıbrıs arasında Türk bayraklı üç geminin Rodos-Kıbrıs arasında tespit edildiğini Ankara’ya bildirdiler. Ankara, bunun Rum tarafının bir oyunu olduğunu düşündü. Türkiye de Yunanistan da ABD’den gemi satın alıyordu, dolayısıyla gemi modellerinin benzerliği şaşırtıcı değildi. Ayrıca Kıbrıs Rumları aynı Türkler gibi Türkçe konuşabiliyorlardı. Gemilerin gönderlerine Türk Bayrağı çekmek de zor değildi. Sonuç olarak Ankara, bunun Rumların bir planı olduğuna inanarak Türk jetlerine gemileri batırma emri verdi.

Bu emirle birlikte Türk jetleri Türk gemilerini bombalamaya başladı. TCG Adatepe ve TCG Mareşal Fevzi Çakmak hasar almalarına rağmen Türk sahillerine çekilmeyi başardı ancak Kocatepe o kadar şanslı değildi. Türk jetlerinin bombardımanına dayanamayan muhrip, Akdeniz’in derin sularına gömüldü. Mürettebattan 54 denizci şehit oldu, kalan mürettebat da kurtarma tekneleriyle binerek kurtuldular.
Gemi komutanı Güven Erkaya da dahil olmak üzere kurtulan mürettebatın bir kısmı bir İsrail teknesi tarafından kurtarılarak Hayfa Limanı’na getirildi. Kalan mürettebat da Lübnan bandralı bir yük gemisi tarafından fark edilerek kurtarıldı ve Trablusşam’da Türk diplomatlara teslim edildi.
İletişim sorunlarından kaynaklanan bu feci kazaya rağmen Türk kuvvetleri, Kıbrıs’ta başarılı oldu. 1974 yılının temmuz ve ağustos aylarında yürütülen iki harekâtla bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırlarını emniyete aldı ve adadaki Türk varlığını tehdit eden Rum zulmüne son verdi.