Utah Üniversitesi’nde sosyolog olan Sonia Salari, “aile çalışmaları” dersini verdiği her dönemde öğrencilerine şu soruyu soruyor: “Büyükanne ve büyükbabaları arasından kendisini anneannesine en yakın hissedenler kimler?” Buna cevap olarak sınıfta ellerin çoğu kalkıyor. Daha sonra sırasıyla annenin babasını, babaanneyi ve babanın babasını soruyor. Her soruda kalkan el sayısı azalıyor. Salari, bu cevapların her dönem aynı olduğunu belirtiyor.
İnsanlar genellikle anne tarafıyla olan ilişkilerini daha olumlu bir şekilde değerlendirme eğilimindedir. Araştırmacılar bu duruma “anne soylu avantaj” ismini vermiş. Yapılan bir çalışmaya göre çocuklar, annelerinin ebeveyniyle, ikisinin arasından ise anneanneleriyle daha yakın bir ilişki kuruyor. Bununla birlikte başka bir çalışma da gösteriyor ki ebeveynler, özellikle kızlarının çocuklarına daha bağlı hissetme eğiliminde oluyor.
Anne soylu avantaj her kültür ve kişi için geçerli olmasa da, özellikle ABD ve Avrupa'da bir karşılığı bulunmakta. Peki bu neden böyle?
Bu durumun ana sebeplerinden birisi kadınların akrabalık görevlerini üstlenme olasılıklarının daha yüksek olması olabilir. Yani aslında kadınlar, genelde görünmez kalan aile bağlarının sürdürülmesi ve hatta güçlendirilmesi rollerini üstlenerek aileyi bir arada tutuyor. Bu görünmez görev, akrabaları arayıp hâl hatır sormayı ve ziyaret etmeyi, doğum günlerini hatırlamayı, bazen toplu aile etkinlikleri organize etmeyi yani kısaca, ailedeki herkesin ihtiyaçlarına duyarlı olmaya çalışmayı içeriyor.
Massachusetts Boston Üniversitesi’nde aile bakımı üzerine çalışmalar yapan profesör Kathrin Boerner, akrabalık görevini şöyle açıklıyor: Örneğin, akşam yemeğine misafirleriniz var. Yemeği hazırlamak, evi toparlamak gibi işlerin yanında bir de şunu düşünmeniz gerekir, “ortamı öyle bir ayarlamalıyım ki onca insan sıkılmadan gerçekten bir arada vakit geçirmek istesin.” 2010 yılında yapılan bir çalışmaya göre üç nesil bir arada yaşayan ailelerde çocuk bakımı ve aile içi iletişimin büyük çoğunluğundan anneler sorumlu. İkinci sırada ise babalar değil, anneanneler geliyor.
Kadınların aile bağlarını sürdürme görevini üstlenmelerinin daha olası olduğundan bahsetmiştik. Bu göz önüne alındığında, bu bağların merkezinde yer almaları da daha muhtemel. Bununla birlikte “anne soylu avantaj” dediğimiz kavram, sadece aile içinde akrabalık görevlerini ve bakımı üstlenen kadına yani anneye etki etmeyebilir ve onun ailesine kadar uzanabilir. Bunu şu şekilde düşünebilirsiniz: Anneler genellikle çocuk bakımının ve ev işlerinin büyük çoğunluğunu üstleniyorlar; bir çalışma, kadınların eşlerinden daha fazla kazandıklarında bile bu görevlerin büyük bir kısmını üstlenme olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuş. Ayrıca, çocuk bakımı konusunda eşlerinin ailelerindense kendi ailelerinden yardım almaları da daha muhtemel. Tüm bunların bir sonucu olarak, çocuklar, küçük yaştan itibaren daha çok vakit geçirdikleri anne tarafından akrabaları ile daha sıkı ilişkiler kuruyor ve bu durum yetişkinliğe kadar sürüyor.
Elbette, iş bölümü her ailede bu kadar dengesiz değil. Hatta araştırmacılar, stereotipik cinsiyet rollerinin o kadar belirgin olmadığı Avrupa ülkelerinde anne soylu avantajın daha zayıf olduğunu bulmuşlar. Ancak halâ birçok ülkede, işyerinde bile cinsiyet eşitliği artarken, ev içinde buna oranla çok daha az ilerleme kaydedilmiş durumda. İronik olan şu ki tarihsel olarak kadınlara orantısız bir çocuk bakım sorumluluğu yükleyen ataerkil sistem, aynı zamanda birçok kadına aileleriyle paha biçilmez bir yakınlık kazandırmış.
Kaynak: The Atlantic