Merhaba, ben Talya, İzmir'de doğup büyüdüm. Daha sonra lisans eğitimi için yurt dışına gittim. Londra'da hukuk okudum. Üzerine de yüksek lisans yaptım. Londra'da okurken GreaTR adında bir girişim kurdum. Yüksek lisans eğitimimden sonra Türkiye'ye döndüm. Aynı zamanda da sosyal medyada içerik üreticiliği yapıyorum.
Ben farklı kültürleri ve vizyonları deneyimlemeyi seven bir insanım o yüzden üniversite için hep yurt dışına gitme gibi bir hayalim vardı. Ve hep hukuk okumak istiyordum, benim annem de hukukçu. Türkiye dışında okumak istiyordum. Çoğu ülke hukuk eğitimini anadilinde veriyor bu sebeple en mantıklı seçim Londra’ydı benim için.
Ben lisans eğitimimin üzerine teknoloji hukuku yüksek lisansı yaptım. Şu anda hukukla ilgili iş yapmıyorum. Ama bir start-up kurarken özellikle legal konularda karşınıza çok fazla problem çıkabiliyor. Ben haklarıma hakim olduğum ve sınırlarımı bildiğim için, her şeye çok daha risk altında gibi yaklaştım. Hiçbir sıkıntı çıkmaması adına gerçekten çok araştırma yaptım ve bence bu durum genel olarak kuruluş aşamasında bana kolaylık sağladı. Hukuk, olaylara farklı perspektiflerden bakabilme özelliği veriyor. Bu yüzden bir işe girişirken, hukuk olmasın bu bambaşka bir şey olsun, olası tehlikeleri, yaratabileceği avantajları, dezavantajları çok daha geniş bir şekilde görebiliyorsunuz. Ve bu şekilde çok daha risksiz işler yapma olasılığınız oluyor. Bu sosyal medyada içerik üretirken bile destek oldu bana.
Bir noktada Türkiye'ye döneceğime hep emindim ama ilk gittiğimde mezun olduğum anda dönerim gibi bir düşüncem yoktu. Londra'da hukuk okumamın zaten başka bir nedeni de, orada avukat olduğunda oturma izni alabilmek. Çünkü bir Türk olarak, eğer avukat değilsen veya orada okumadıysan oturma izni alman çok zor. Ben her zaman bir ikinci bir hayat kurma şansım olsun diye hukuk okudum. O yüzden en başta bir süre daha burada kalırım diye düşünüyordum. Ama daha sonrasında, yaşayış biçimi ile alakalı başka bir yöne evrildi bu iş.
Aynen öyle. Giderken, insanların kafasında yurt dışına gitmek inanılmaz güzel herkes gitmeli, Türkiye’den kesin daha iyi bir hayat var, daha iyi şartlar var çok daha eğlenceli, çok daha özgürsün gibi düşünceler var. Ama gittiğinde bunun böyle olmadığını görüyorsun. Evet farklı şartlar ve yaşam biçimi var. Ama biz duygusal bir milletiz, biz gerçekten milletimizi özlüyoruz ve milletimizi çok benimsiyoruz Türkiye'deyken. Bu şekilde yetiştirdik. Yani özellikle ben okuduğum, okul, bulunduğum, çevre gerekçesiyle gerçekten böyle yetiştirildim. Her 29 Ekim'de ne kadar Türkiye'de olmak istediğimi hatırlıyordum. 10 Kasım'da Türklerle buluşalım, Atatürk’ü analım istiyordum ben hep. Bu kafa yapısından hiç çıkmadım ve bu beni gittikçe hayatımın sonuna kadar ya da bi süre daha burada yaşayamam düşüncesine sürükledi. Çünkü ben gerçekten Türkiye'yi özlüyorum. Burada deneyimimi kazanayım, okuyayım ama döneyim ve Türkiye'deki hayat kurayım diye düşündüm hep. Bu sadece milliyetçilik de değil. Ben yemeğini de özlüyorum, insanını da. Orada Türk insanının bile ne kadar sıcak kanlı olduğunu görüyorsun. Tabii ki de her yerde yaşamanın avantajları ve dezavantajları var. Ama bana göre Londra’daki yolculuğum sırasında Türkiye'de yaşamın avantajları benim için daha ağır basmıştı.
Ben her zaman girişimci bir insan olmuşumdur. Lisede de kulüplerde yer alayım, topluluk kurayım gibi önceliklerim vardı. O yüzden Londra’ya okumaya gittiğimde sadece okumayacağımı içten içe hep biliyordum. Üstüne Covid-19 pandemisinin üniversite dönemime denk gelmesi beni daha çok “bir şeyler yapmalıyım” gibi düşüncelere itti. Fark ettim ki yurt dışında okuyan Türklerin bir arada olduğu bir topluluk yok. Ve dedim ki neden bunu ben yapmayayım? Yurt dışında okuyan Türk çevrem de çoktu. Hep beraber birlik olup birbirimizle bir network oluşturabiliriz diye düşündüm. Hatta Türkiye’ye döndüğümüzde de birleşip birbirimize bir şeyler katabiliriz diye düşündüm. GreaTR aslında böyle başladı. Daha sonrasında ortağımla tanıştık ve biz bunu bir işe nasıl çevirebiliriz diye düşünmeye başladık. Sadece network sağlamak değil de Türkiye'ye nasıl katkı sağlayabiliriz diye düşündüğümüzde yurt dışında okuyan bütün Türklerin ortak noktasının, hepsinin kafasında bir noktada gerçekten dönme fikri olmasıydı. Evet ben kesin döneceğim demeseler de çoğu “Bir gün dönebilirim, Türkiye’de yaşamak istiyorum” diyor. Çevremize neden Türkiye’de yaşamak istemiyorsun diye sorulduğunda da; bize bizi tatmin edecek fırsat sunulmuyor diyorlar. Biz de dedik ki biz yurt dışında okuyan Türklerle Türkiye'nin ileri gelen şirketlerini buluşturalım. Aslında yurt dışında okuyan Türklere onların tatmin olabileceği fırsatları verirsek bu insanlar gelirler. GreaTR tam da böyle başladı ve iki buçuk yıldır da böyle devam ediyor.
Öncelikle; biz orada Türk kimliğimizle dışarıdan biri olarak adapte olmaya çalışıyoruz. Tabii ki de her ülke kendi insanına öncelik vermek istiyor. Günün sonunda biz orada okuduktan sonra bu İngiltere'de de Amerika'da da böyle, iş bulmak için kısıtlı bir zamanınız var. Ve kısa zaman içerisinde iş bulmak gerçekten zor. İstersen en iyi okullarda oku, herkes seninle aynı düşünceyle, kalmak için geliyor. O yüzden çok büyük bir yarış var orada. Aynı zamanda vatandaşı da en iyiyi bulmaya çalışıyor. Bu nedenle bu devasa yarışın içinde biz başvurularımızda çoğunlukla arka planda kalıyoruz. Ve aldığın red cevapları, o kadar emek harcadıktan sonra çok demotive edici oluyor. Bu durumda da çoğu insan zorunluluktan geri dönüyor. Oysa Türkiye’de de onları gerçekten tatmin edecek fırsatlar bulabilirler.
2022 Haziran'da İstanbul’da İPA'nın Florya Kampüsü'nde Tersine Beyin Göçü Zirvesi gerçekleştirdik. Türkiye'nin ileri gelen şirketlerinin insan kaynakları müdürlerini oraya davet ettik. Aynı zamanda yurt dışında okumuş buraya dönüp başarı kazanmış bazı isimleri ile bizim işbirliği yaptığımız Türk kominitelerin başkanlarını konuk ettik. Onlardan anlatmalarını istediğimiz şey şuydu; “Davet ederseniz biz geliriz.” Türkiye'deki şirketler hep; gidenler kalacaktır diye düşünüyor ama öyle bir şey yok. Bazı öğrenciler o şartlarda yaşamaya devam etmek istemiyor. Dışlanmış hissediyorlar, imkanları olmuyor ve bu noktada bizi çağıran bir Türkiye olmadığında biz yalnız hissediyoruz. Yurt dışında okurken üniversite doğal olarak oradaki şirketlerin sunumunu yapıyor. Ve aslında biz Türkiye'deki işe alım süreçlerinden bile bihaber kalıyoruz. Tüm bunları anlatmaları için burada başarılı olmuş kişilerle daha orada okuyan ama dönmeyi düşünenleri bir araya getirelim dedik. Ya aslında biz gerçekten bir farkındalık yaratmaya çalıştık. Eğer çağırırsanız gelirler. Bizim yaratmaya çalıştığımız fark bu.
Benim sana demek istediğim şey git orada oku eğitimini al, deneyimini kazan, kendini geliştirebileceğin kadar geliştir. Ama günün sonunda, etki etmek istediğin insan neden kendi vatandaşın olmasın. Yurt dışında okumuş olmak, Türkiye'de bazı şirketler için 1-0 önde olmak demek, kariyerinde ilerleme şansın çok daha yüksek oluyor. Tabii ki de yurt dışına gidip de kariyer yapan ve çok başarılı olan Türkler var, hepsine çok da saygı duyuyorum. Çünkü bence gerçekten zor “Türkiye'de iyi fırsat olursa hanginiz geri dönmek istersiniz?” dedik ve %55’inden “Evet, fırsat olsa geliriz” cevabını aldık ki bu gerçekten beklemediğimiz bir orandı. Ve biz bu motivasyonla başladık. Gidin, deneyim kazanın ama daha sonra gelin Türkiye ekosistemine de katkı sağlayın. Türkiye'nin öyle bir geçmişi var ki. 100 yaşını daha yeni kutlamış bir Cumhuriyetimiz var. Atatürk gibi ulu bir önderimiz var. Cumhuriyet kurulmuş, kısa zamanda çok büyük devrimler yapılmış. Nereden nereye gelmişiz. Neden bu kadar negatifiz ki, asıl pozitif olması gerekenler bizken. Mustafa Kemal’in de dediği gibi; birer kıvılcım olarak gidip alevler olarak geri dönmeliyiz. Ve bu şekilde de bence ülkemizi bir yere getirmek için büyük bir adım atmış oluruz.
LinkedIn’in kullanıcı ağı çok geniş. Bizim kitlemiz 31 ülke, 145 şehir, 258 üniversiteden, 18-25 yaş arası Türk öğrencilerden oluşuyor. Bu adaylar kariyer sitelerinde de karşılarına çıkabilir tabii ki ama çok daha uzun sürede. Şirketler gerçekten belli üniversitelerden mezun bir öğrenci arıyorsa, bizim sitemize gelip bizle iş birliği yapıp onlara direkt ulaşabiliyorlar. Örneğin, iş birliği yaptığımız şirketlerden biri bize belirlediği beş moda okulundan öğrenci istediğini söyledi. Biz bunu kendi portallarımız üzerinden duyurduk ve 30 başvuru aldık. Ve şirket, bunlar arasından 5 başvuruyu direkt işe aldı. Diğer kariyer platformları kadar geniş bir datamız yok ama kitlemiz gerçekten niş.
Belki biraz klişe olacak ama benim ilham aldığım tek isim annem. Benim annem çok başarılı bir avukat. Gerçekten kendi ayakları üzerinde duran çok güçlü bir kadın. Benim hep idolümdü, büyüdüğümde annem gibi giyineyim, toplantılara gideyim, onun gibi başarılı olayım, kendi paramı kazanayım istedim. En büyük motivasyonum hep buydu. Ve annemin başladığı yerden buralara geldiğini görmek beni hem çok gururlandırdı. O yüzden de ben de şanslı bir çevrede doğmuş olsam da ben kendi ayaklarının üzerinde duran kimseye bağlı olmayan ve gerçekten liderlik edebilecek güçlü bir kadın olacağım. Ve bunun tek kaynağı annemdir yani.
Sosyal medyada içerik üreticisi olmanın dezavantajlarıyla başlayayım. Öncelikle insanların gözünde çok kolay bir iş. İnsanlar genelde eğitimsiz olduğumuz ve başka işlerle uğraşmadığımız gibi bir ön yargıyla yaklaşıyorlar. Ama aslında sosyal medyada gördüğümüz çoğu kişinin iyi eğitimleri var ve kendilerini geliştirmişler. Ama bunu Instagram'da bir yere kadar gösterebiliyorsun. Bu, bana iş hayatında bazen dezavantaj sağlayabiliyor. Ben yeni biriyle tanıştığımda beni takip ediyor çıkıyorsa önden verilmiş hükümleri olabiliyor. Ama tanıştığında iki yönlü bir insan olmam çoğu kişinin çok hoşuna gidiyor. Bu da bence dezavantajı avantaja çevirebileceğimiz noktalardan biri. Bunun dışında çoğu konuda yardımcı oldu. Öncelikle bu sayede GreaTR’ı çok daha büyük bir kitleye ulaştırabildim. Hem tanıtım anlamında hem de yaptığımız etkinliklerin pr’ını yapmamda çok etkili oldu. Mesela 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda Atatürk'le ilgili bir video hazırladık ve bunu toplam bir milyon kişi izledi. Ben hazırladığımız videoyu bütün influencer çevreme paylaştırdım. Belki böyle bir takipçi gücüm olmasaydı bu kadar yayamayabilirdim. Instagram günümüz dünyasının gerçeği. Ve bence yapabilen ve buna yeteneği olan insanlar bunu avantaja çevirebilmeli. Bunların dışında daha başaramadım ama yani hedefim sadece giyinen, poz veren, saçı makyajı için takip edilen biri olmaktansa genç kadınlara, genç kızlara ilham olmak istiyorum. Girişimcilik ekosisteminde çok fazla kadın yok. Özellikle genç kız yok, çünkü korkuyorlar. Ben Instagram’da içerik üreticisi olarak, aynı zamanda çalışan biri olarak onlara yol gösterebileceğimi düşünüyorum. Daha yapamadım. Ama hayalim de bu yani.
GreaTR aslında bence ikisinin birleşimi olarak doğmuş bir proje. Çünkü evet ben ülkemi çok seviyorum. Ama bazı gerçekler de var ve bunları da hiçbir zaman göz ardı etmiyorum. Fakat benim inandığım şey, ülkemi benim gibi seven birçok insanın Türkiye'yi çok daha iyi bir hale getirebilmek için birleşmesinin yaratacağı fark. Yurt dışında çalışırken senin ilk başta aldığın maaşla yaşam kaliten Türkiye'den hep çok daha iyi sanılıyor ama değil. Yurt dışında öyle olağanüstü maaşlar almıyorsun bir işe ilk girdiğinde. Yaşam da çok pahalı yurt dışında. Türkiye'de de belki müthiş şartlarda başlamıyorsun ama eğer gerekli eğitimi ve deneyimi aldıysan daha hızlı yükselebiliyorsun.
Her vazgeçtiğimde yeni kapılar açıldı. O yüzden; vazgeçmeden, hiç pes etmeden ve büyük hayaller kurup onların peşinden gitmek diyebilirim.
Yeni proje olarak iki tane içerik geliyor. Bir Spotify podcast’i bir de YouTube'da bir seriye başlıyoruz. Burada da amacımız yurt dışına gitmiş dönmüş insanların, yani Türkiye’de başarılı olmuş iş insanlarını alıp orada konuk etmek. Neden Türkiye'de çalışmaya başladılar? Türkiye onlara nasıl avantajlar sundu? gibi sorulara yanıt olacaklar. Biz tüm bunları insanlara gösterebilmek ve tersine beyin göçünü gerçekten Türkiye'de konuşulur bir hale getirmek istiyoruz. Bu etkinin sürdürülebilirliği için de GreaTR bu aşamadan sonra ne gerekiyorsa elinden geleni yapacak. Yani amacımız aslında farkındalığı yaratıp onu sürdürebilmek.
Barcelona’da yeni açılan Museu de l’Art Prohibit savaş uçağında çarmıha gerilmiş İsa, geleneksel kıyafetleri içinde mastürbasyon yapan Meryem Ana gibi eserler sergileniyor. Müzenin temasını anlamak çok da zor değil.
Ancak pazarlama teknikleri sadece bu özellikleri ile kısıtlı değil. Yapımını üstlenen Royal Caribbean şirketine göre şimdiye kadarki en sürdürülebilir gemi. Geminin motor...