Çocuğumuza karşı kullandığımız kelimeler, karakter gelişimini nasıl etkiliyor?
Cenk Kayakuş
7 Mayıs 2024

Kelimeler çocukların kimliğinin oluşumunda doğrudan etkiye sahipler. Çocukları farklı biçimlerde etiketleyerek, örneğin onları “tembel” veya “zeki” olarak kategorize ederek, aslında onlara kötülük yapıyor olabiliriz. Anne baba olarak kendimizi geleceklerinin mimarları olarak görüyoruz ama istemeden de olsa onlara karşı yanlış ifadeler kullanarak karakterlerine ket vuruyor olabiliriz.

Bir çocuğu takdir etmek ile onu davranışlarından ötürü ayıplamak arasında hassas bir denge vardır. Söylediğimiz şeylerin onları duyan çocuklar için köprü mü, yoksa bir engel mi oluşturduğunu düşünmemiz hayati önem taşıyor.

Etiketler: Övgü ve eleştirinin ötesinde

Psikolojide etiketleme terimi, normal veya uygun kabul edilenden önemli ölçüde farklı kişilerin kimliğini sınıflandırmayı veya tanımlamayı ifade ediyor. Bazı uzmanlar bunu kişileri tanımlamak için kullanılan niteliklerin atfedilmesi olarak açıklamıştır. Bu anlamda, etiketleri kullandığımızda, bir kişinin sosyal beklentilerden ne kadar uzaklaştığını veya bunlara ne kadar bağlı kaldığını dolaylı olarak yargılamış da oluyoruz.

Çoğu uzman iki tür etiket olduğunu düşünüyor: Olumlu ve olumsuz. İkincisiyle ilgili olarak yapılan bazı araştırmalar, çevrelerindeki otorite figürlerinin çocukların performansına ilişkin sürekli olumsuz değerlendirmelerinin, çocuğun kendisine ilişkin algısını etkileyebileceğini iddia ediyor. Bir çocuğa sürekli “Çok yavaşsın!” ya da “Bunu her zaman yanlış anlıyorsun” demeyi alışkanlık haline getirirsek, çocuğun gelişiminin ilerleyen aşamalarında bu benlik algısını değiştirmesi çok zor olacaktır.

Bu beklentiler davranış ve kişilik üzerinde etkili olabilir, çocuğun kendine olan saygısını ve benlik algısını olumsuz yönde etkileyerek aşağılık duygusuna yol açabilir. Olumlu etiketler de aynı derecede kötü olabilir. Psikolog Jonathan Secanella, çocuklar başarılarına göre etiketlendiğinde, örneğin “Zeki olduğun için o testte iyi sonuç elde ettin” diyerek, çocuğun içsel değerini performansıyla ilişkilendirdiğimizi belirtiyor. Bu, çocukların performanslarındaki bir düşüşün, kişi olarak değerlerinde de bir düşüş anlamına geldiğine inanmalarına yol açabilir.

Bu nedenle çocuklara veya öğrencilere sıklıkla olumlu etiketler vermenin, onların özgüvenini artırmaya yardımcı olacağını düşünmek yanlıştır. Araştırmalar, ebeveynlerin çocuklarına verdikleri etiketleri etkileyen inançlarının, çocuklukta duygusal tanıma becerilerinin gelişimini nasıl etkilediğini göstermiştir.

Örneğin, zeki olduğu için okulda iyi notlar aldığını düşünmeye alışmış bir çocuk, başarısızlık korkusuna kapılabilir ve hayal kırıklığına uğramaya ve kendini aşırı zorlamaya daha yatkın olabilir.

Peki bir şeyin iyi yapıldığı ya da bir eylem ya da davranışın övgüye değer olduğunu düşündüğümüz mesajını nasıl iletebiliriz? Bunun anahtarı özellikle akademik ortamlarda, etiketleri sonuçtan ziyade sürece bağlamaktır. Örneğin, alınan nottan ziyade, bir çocuğun eserindeki katılım veya çaba derecesinden duyduğumuz memnuniyeti gösterebiliriz.

Eğitmek mi, damgalamak mı?

Her ne kadar yapılan çeşitli araştırmalar öğrencileri yeteneklerine göre ayırmanın onlara daha kişiselleştirilmiş ve dolayısıyla daha etkili bir eğitim verebileceğini gösterse de, bazı uzmanlar bunun damgalanmaya, akran reddine ve alay edilmeye ve dolayısıyla izolasyona ve geri çekilmeye yol açtığına inanıyor.

Etiketler bireyin ne olacağını tanımlama gücüne sahiptir. Yeteneklerimiz hakkındaki inançlarımızı doğrudan etkilerler; yani bir birey etiketlendikten sonra benzer durumlarda kendisinden de aynı sonucu bekleyecektir.

Şunun gibi kendini gerçekleştiren kehanetler hem çocuklar hem de yetişkinler arasında yaygındır: “Herkes benim matematikte kötü olduğumu söylüyor, bu yüzden bunu anlamayacağımı, yapamayacağımı zaten biliyorum.” Bu sözler matematik dersindeki bir çocuk veya hesap kitapla boğuşan bir yetişkin tarafından söylenebilir.

Otorite figürlerinin rolü

Psikolojide Pygmalion etkisi, bir bireyin (genellikle bir öğretmenin, ebeveynin veya liderin) inancının bir başkasının performansı üzerindeki potansiyel etkisini ifade eder. Bu fenomen, tekrarlanan etiketler içselleştirildiğinde, daha sonra hafife alınan bir gerçekliğe dönüştüğünde gözlemlenebilir.

Uzmanlar, çocuklara yönelik etiketleme ile Pygmalion etkisi arasında bir bağlantı buldu ve yetişkinlerin beklentilerinin kendi kendini gerçekleştiren kehanetlere dönüşme ihtimalinin yüksek olduğunu gösterdi.

Bu da bir tür geri bildirim döngüsü oluşturabilir: Eğer bir çocuğun davranış veya kararları, onun kim olduğuna dair dış yargılara dayanıyorsa, sonunda onları onaylayacak ve güçlendirecektir. Bu yargılar daha sonra çocuğun kendi algısını ve dolayısıyla gelecekteki davranışlarına ilişkin beklentilerini yönetmeye başlar.

Çocukları özelliklerine veya yeteneklerine göre sınıflandırmaya direnmek mümkündür ve aslında olumludur. Bunu, sözlerimizin yaratabileceği etkiyi aklımızda tutarak ve çocukların sorunlarını iletişim ve zamanında olumlu pekiştirme yoluyla ele almayı öğrenerek yapabiliriz.
Örneğin bir genç, kişisel eşyalarını ve alanını düzenli tutmakta zorlanabilir. Ona “Çok dağınıksın” demek yerine, odasını düzenlemesine yardımcı olmayı teklif edebiliriz veya “Haydi odanı toplamaya çalış, eminim bunu tek başına halledebilirsin ama eğer zorlanırsan bana haber ver” gibi bir şey söyleyebiliriz.

“Benim için özelsin” gibi ifadeler aynı zamanda bir kişinin belirli başarıların ötesinde benzersiz değerini de vurgulayabilir. Bir çocuğa sadece belirli bir görevde iyi olduğunu söylemek istiyorsak, “Bunu bitirmek için ne kadar çaba harcadığını görüyorum” veya “Seni arkadaşınla oyuncaklarını paylaşırken gördüm, bu çok hoştu” gibi bir şey söyleyebiliriz. “Yeteneklisin” demek yerine “Resim çizmeyi sevdiğini görüyorum. Yeni teknikler veya renkler denemek ister misin?” demek daha doğrudur.

Daha da önemlisi, övgü ve olumlu pekiştirme, eylemin gerçekleştiği anda gelmelidir: Hemen takdir ederek, bir davranış ile onun olumlu tepkisi arasındaki bağlantıyı güçlendiririz. Bu övgü veya ödüller çocuğun kimliğiyle, kişiliğiyle veya içsel değeriyle değil, eylemin kendisiyle bağlantılıdır.

Kaynak: The Conversation