Yetişkinlikte arkadaş yapmak neden çok zordur?
Cenk Kayakuş
27 Eylül 2024

Muhtemelen zaten bildiğiniz bir şeyi size söylemeye gerek yok: Yetişkinlikte yeni arkadaşlıklar kurmak neredeyse imkânsızdır. (Tabii eğer doğuştan gelen bir cazibeye sahip, sosyal bir kelebek değilseniz… Bu durumda sizin için her şey daha kolay, tebrikler!).

Geri kalanımız için, yeni insanlara kendimizi tanıtmak çoğu zaman garip ve yorucu gelir ve yeni birini dışarı davet etmek, hoşlandığınız birine çıkma teklif etmekten bile daha sinir bozucu olabilir. Bir buluşma ayarlamış olsanız bile, düzenli buluşmalar için kimde o kadar vakit var ki? Zaten mevcut arkadaşlarınızı bile zar zor görebiliyorsunuz.

Amerikalıların %60'tan fazlası yakın arkadaşlara sahip olmayı dolu dolu bir hayat için çok önemli bulurken, 18 yaş ve üzeri insanların %8'i hiç yakın arkadaşının olmadığını bildiriyor. Ve yaşlandıkça sosyal çevremiz daralıyor.

Konu hakkında yapılan bir çalışma, insanların en çok arkadaşa sahip olma yaşının 25 yaş olduğunu ortaya koydu. Bu yaştan sonra, hayatımızın geri kalanında yavaş yavaş arkadaş kaybetmeye başlıyoruz. Oysa bu yalnızlık salgınının ortasında, arkadaşlar hayatımızın can damarı olmaya hâlâ devam ediyor: Onlar bizim destekçilerimiz ve yüreklendiricilerimiz, en derin sırlarımızı ve güvensizliklerimizi paylaştığımız insanlar, hayatın büyük ve küçük her anında yanımızda olan yol arkadaşlarımız.

Peki bu bağlantılar bu kadar önemliyse, neden yeni arkadaşlar edinmekte bu kadar zorlanıyoruz? Sadece siz böyle hissetmiyorsunuz; çoğu insan aynı şeyi hissediyor. Ancak yetişkinlikte arkadaş edinmenin zor olduğunu söylediğimizde, bunu aslında çocukluk dönemimizle karşılaştırıyoruz, çünkü gerçekten de çocuklukta arkadaş edinmek daha kolaydı.

Çocukken, okul ve spor faaliyetlerinin yapıldığı topluluklar gibi sosyal ortamlara mecburen gireriz, orada kimlerin olacağına ya da insanların arasına katılıp katılmayacağımıza pek karar veremeyiz. Tüm bu zorunlu birlikte geçirilen zaman, diğer insanlarla ilişkilerin de gelişmesini sağlar: Araştırmalar, birini yakın bir arkadaş olarak görmek için o kişiyle 200 saatten fazla zaman geçirmeniz gerektiğini gösteriyor. Çocukluk döneminde aynı sınıfta, oyun alanında, antrenman sahasında, mahallede, yurt odasında veya çalışma grubunda olduğunuzda bu zamanı geçirmek çok daha kolaydır.

Yetişkinlikte ise kimde bu tür bir emek harcayacak vakit var ki? Değerli zamanımız, iş ve hobilerden partnerimize ve hatta çocuklarımıza kadar birçok sorumluluk ve ilişki arasında bölünüp duruyor.

Yaşlandıkça daha sabit, zorunlu ilişkiler ediniyoruz: partnerler, kayınvalideler, elimizde kalan eski arkadaşlar, çocuklar. Özellikle çocuk yetiştirme işi beyninizde ve takviminizde o kadar çok yer kaplayabilir ki, tek sosyal etkileşimleriniz çocuğunuzun hayatı ve aktiviteleriyle bağlantılı insanlarla olabilir -hatta ne yazık ki bu insanlar genellikle birlikte vakit geçirmek isteyeceğiniz kişiler olmayabilir.

Bağlantı kurmamızı engelleyen nedir?

Uzaktan çalışmanın yaygınlaşması, bir zamanlar canlı bir arkadaşlık kaynağı olan iş arkadaşlarıyla anlamlı bağlantılar kurmayı da zorlaştırdı: Zoom çağında iş arkadaşınızla derin bir bağ kurmak çok daha zor artık. Temelde, çoğumuz modern yaşam tarafından tükenmiş durumdayız. Günün sonunda verecek bir şeyiniz kalmadığında, arkadaşlarla vakit geçirmek -yeni arkadaşlar edinmek için yorucu ortamlara girmekten bahsetmiyorum bile- bir angarya gibi gelebilir. Bu yüzden, birçok kişi bir arkadaşı yaptıkları planı son dakikada iptal ettiğinde rahatlamış hissediyor.

Son olarak, özbilinçle ilgili bir sorunumuz da var. Diyelim ki çocuğunuzun futbol maçında bir başka ebeveynle tanışıyorsunuz. Ayakkabılarına iltifat ediyorsunuz, o da karşılık olarak esprili bir şaka yapıyor -aslında ikiniz gerçekten de iyi anlaşabilirsiniz. Ancak bu bağlantıyı sahadan öteye taşıyamıyorsunuz. Neden? Kendini sabote eden bir eğilimle, diğer insanların bizimle sohbet etmekten bizim onlarla sohbet etmekten aldığımız kadar zevk almadıklarına inanıyoruz, bu fenomene “beğenilme boşluğu” deniyor. Genelde kafamızda yarattığımız bir şey, ama güçlü.

Peki, nasıl daha fazla arkadaş edinebiliriz?

Cevap basit: Tekrar çocuklar gibi davranmalıyız. Eğer boş vaktiniz varsa, uzun bir süre boyunca aynı grup insanla sürekli olarak karşılaşacağınız bir pozisyon yaratabilirsiniz, örneğin bir kulüp ya da gönüllü gruplar gibi. Sonra, kafanızdaki "ilginç değilim" veya "aptalca bir şey söyleyebilirim" diyen sesi kapatmaya çalışın ve biriyle sohbete başlayın.

Yeni bir grup ortamında gergin hissediyorsanız, ısınmak ve diğerleriyle bir ilişki kurmak için birkaç hafta geçirebilirsiniz. Bu insanları tam olarak ne zaman ve nerede göreceğinizi bildiğiniz için aciliyet azalır. Bu da 200 saati birlikte geçirmeye başlamak için işleri kolaylaştırır. Zaman açısından sıkışık olanlar için, en sık gördüğünüz ve etkileşimde bulunduğunuz insanlara dikkat edin; bu belki bir iş arkadaşınız ya da komşunuz olabilir.

Onlarla arkadaş olmanızı engelleyen nedir? Bir dahaki görüşmenizde küçük bir sohbetle başlayın ve kendinizi rahat hissettikçe daha uzun konuşmalara geçin. Bu konuşmalar ne kadar anlamlı olursa, gerçek bir arkadaşlık seviyesinde bir ilişki kurmanız da o kadar olasıdır. Ne kadar garip olursa olsun, telefon numaralarını veya e-postalarını isteyin ve buluşmanız bitmeden bir sonraki görüşmenizi planlayın. Yeni biriyle buluşmak için yorgun da olsanız bir şeyler içmeye gitmek için yeni biriyle kurulan bağlantının yarattığı o hissin panzehir olduğunu kendinize hatırlatın. Bu muhtemelen yorucu olacaktır çünkü yeni insanlarla takılmak, tanıdığımız insanlarla vakit geçirmekten daha fazla enerji gerektirir. Ancak bu aynı zamanda eğlenceli de olmalı. Amacınız bir sonraki en iyi arkadaşınızı bulmak değil, sadece önünüzdeki 1-2 saat boyunca sohbet etmekten keyif alacağınız biri.

Vox