Gizemlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz ve karmaşık bilmeceleri yalnızca uzmanların veya profesyonellerin çözebileceğini düşünmeye meyilliyiz. Ancak tarih, yalnızca merak, azim ve kararlılıkla donanmış sıradan insanların da en parlak zihinleri bile çaresiz bırakan gizemleri çözdüğü hikâyelerle dolu.
Tarihî bilmecelerden bilimsel atılımlara ve suç vakalarına kadar, aşağıdaki sekiz hikaye bazen uzmanların göremediği şeyleri bir dış gözün görebildiğini gösteriyor. İşte sıradan insanların son derece karmaşık gizemleri çözdüğü yedi dikkat çekici örnek.
50 yıldan fazla bir süre boyunca, Zodiac Katili’nin en ünlü mesajlarından biri olan 340 karakterlik şifre çözülememiş, kriptografları ve polisi çaresiz bırakmıştı. Zodiac Katili, 1960'ların sonlarında Kuzey Kaliforniya’yı dehşete düşürerek, polise ve medyaya kimliğini açığa çıkaracağını vadeden şifreli mesajlarla meydan okumuştu. Gönderdiği bazı şifreler kısa süre sonra çözülebilmişti, ancak 340 karakterlik şifre her türlü çözüm girişimine direnmişti —ta ki 2020’ye kadar.
Kriptografiye hobi olarak ilgi duyan Hollandalı bir depo işçisi olan Gert Jan van ‘t Land, Amerikalı yazılımcı David Oranchak ve Avustralyalı matematikçi Sam Blake ile güçlerini birleştirdi. Binlerce olası çözüm ve deseni test etmek için ileri bilgisayar algoritmaları kullandılar. Aylarca süren deneme yanılmanın ardından, üçlü sonunda şifreyi çözdü. Ancak mesaj, ürkütücü olmasına rağmen katilin kimliğini açık etmiyor, yalnızca polisle alay ediyordu.
Aslında sıradan bir insan olan Van ‘t Land’in bu olaya katkısı, on yıllardır uzmanları çaresiz bırakan bu bulmacanın çözülmesinde anahtar rol oynadı. Onun alışılmışın dışındaki düşünce tarzı ve ekibin adanmışlığı, kamuoyunu yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca büyüleyen bu gizemin çözüme ulaşmasını sağladı. Zodiac’ın mesajı ise şöyleydi:
“UMARIM BENİ YAKALAMAYA ÇALIŞIRKEN ÇOK EĞLENİYORSUNUZ. TELEVİZYONDAKİ O KİŞİ BEN DEĞİLDİM, BU DA BENİM HAKKIMDA BİR NOKTAYA DEĞİNİYOR: GAZ ODASINDAN KORKMUYORUM, ÇÜNKÜ BU BENİ DAHA ÇABUK CENNETE GÖNDERECEK. ARTIK BENİM YETERİNCE KÖLEM VAR, BANA ÇALIŞACAKLAR, OYSA DİĞERLERİNİN CENNETE ULAŞTIKLARINDA HİÇBİR ŞEYLERİ YOK. BU YÜZDEN ÖLÜMDEN KORKUYORLAR. BEN KORKMUYORUM, ÇÜNKÜ YENİ HAYATIMIN CENNETTE ÇOK KOLAY OLACAĞINI BİLİYORUM.”
1960’larda deniz biyolojisi üzerine çalışan bilim insanları, kambur balinaların karmaşık ve esrarengiz şarkılarını kaydetmeye başlamış, ancak bu şarkıların ne anlama geldiğini ya da neden söylendiğini bir türlü anlayamamışlardı. Kaydedilen sesler uzun, tekrarlı ve yapısal özelliklere sahipti, ancak açık bir amacı yoktu. Bilim insanları, bu seslerin balinaların yolculuğu ya da yiyecek arayışıyla ilgili olabileceğini düşündü ancak kesin bir sonuca varamadılar.
Bu sırada, konuya büyük bir merak duyan ve eski bir müzik öğretmeni olan Katy Payne sahneye çıktı. 1967 yılında Cornell Üniversitesi Ornitoloji Laboratuvarı’nı ziyaret ettiğinde, Payne, balina şarkılarının kayıtlarını dinledi ve bilim insanlarının gözden kaçırdığı bir detayı fark etti: Şarkılar, belirgin bir müzikal yapıya sahipti. Payne, müzik alanındaki geçmişi sayesinde, balinaların zamanla değişen ve tekrarlanan desenlerle iletişim kurduğunu gördü; bu durum, kuşların iletişim kurarken şarkı söylemesine benziyordu.
Payne’in keşfi, balina iletişimi hakkındaki anlayışımızı devrim niteliğinde değiştirdi ve kambur balinaların, birbirleriyle uzun mesafeler boyunca iletişim kurmak için şarkılar kullandığını gösterdi. Daha sonra bulgularını yayınlayan Payne, hayvan iletişimi alanında önde gelen bir figür haline geldi —elbette soruna karşı sunduğu taze bakış açısıyla ve diğerlerinin gözden kaçırdığı müzikal desenleri yakalama yeteneği sayesinde.
2018 yılında, Avustralyalı fotoğrafçı David Fletcher eski gemi enkazlarını araştırırken, Avustralya’nın en ünlü çözülememiş vakalarından biri olan Somerton Adamı vakasıyla ilgili bir ipucuna rastladı.
1 Aralık 1948’de, kimliği belirsiz bir adamın cesedi Güney Avustralya’da sahile vurmuştu. Kimlik bilgisi olmayan adamın yanında, üzerinde ‘bitmiş’ anlamına gelen Farsça “Tamam shud” yazılı şifreli bir not bulunmuş ve bu, onlarca yıl boyunca spekülasyonlara yol açmıştı. Adamın yanında aynı zamanda başka bir şifreye işaret ettiği tahmin edilen yazılar ve bir de bavul da vardı. Kağıt, Ömer Hayyam’ın yazdığı ‘Rubaiyat’ın bir kopyasından yırtılmıştı. Avustralya, başka ülkelerin polis teşkilatlarından da yardım istemiş ancak sonuca bir türlü ulaşılamamıştı.
Takım elbisesi içinde, gayet şık bir biçimde ölen adamın kıyafetleri Amerikan firmalarına aitti. Üzerinde bulunan eşyalar arasındaki üç tişörtte ‘Keane’ adı yazıyordu. Ancak bu isimle aranan biri yoktu. Cüzdanı bulunmayan bu kişinin ayakkabıları plajda yürüyen biri için ‘fazla’ temizdi. Zehirlendiğinden şüphelenildi ancak otopside bu da doğrulanmadı. Adelaide mezarlığına defnedildi ve mezar taşına ‘bilinmeyen adam’ yazıldı.
Yıllar boyunca adam casuslukla bile suçlandı ancak bir sonuç elde edilemedi. Gel gelelim olayla ilgili arşivleri incelerken Fletcher, o dönemlerde kaybolmuş bir elektrik mühendisi olan Carl Webb ile potansiyel bir eşleşme keşfetti. Bu bulgu, vakayı yeniden incelemeye yönlendirdi ve adli tıp uzmanları DNA testi yoluyla Somerton Adamı’nın gerçekten Carl Webb olduğunu doğruladı. Fletcher’ın tesadüfen yaptığı bu keşif, dünya çapında 70 yılı aşkın bir süredir çözülemeyen bir vakayı çözmeye yardımcı oldu. Vaka artık çözülmüş olmasına rağmen, bazıları hâlâ DNA bulgularına inanmıyor.
Beale Şifreleri, Amerikan tarihinin en ünlü hazine gizemlerinden biridir. 1800’lerde, üç şifreli mesajın, Virginia'nın Bedford County bölgesinde milyonlarca dolar değerinde gizli bir hazinenin yerini tarif ettiği iddia edildi. Birinci ve üçüncü şifreler hâlâ çözülememişken, beklenmedik bir kahraman ikinci şifreyi çözmeyi başardı. Bulmacalara meraklı yerel bir çiftçi olan James B. Ward, ikinci şifrenin, Bağımsızlık Bildirgesi'ni anahtar olarak kullanarak çözülebileceğini keşfetti. Büyük bir sabırla şifreyi çözdü ve mesajda hazinenin içeriğinin —binlerce pound altın, gümüş ve mücevher—tarif edildiğini ortaya çıkardı.
Ancak bu bulmacanın bir kısmını çözmesine rağmen, Ward hazinenin tam yerini ortaya çıkaramadı; birinci ve üçüncü şifreler ise günümüzde hâlâ çözülmemiş durumda.
Ward’ın çalışması, Beale Şifreleri’ne olan ilgiyi yeniden canlandırdı ve sayısız hazine avcısını bu serveti bulmaya teşvik etti. Hazine hâlâ bulunamamış olsa da Ward’ın başarısı, meraklı bir zihin ve azimle en zorlu şifrelerin bile çözülebileceğine dair etkileyici bir örnek olarak öne çıkıyor.
1970'ler ve 80'lerde Kaliforniya genelinde en az 13 cinayet ve onlarca tecavüzden sorumlu olan Golden State Katili, onlarca yıl boyunca yakalanmaktan kaçmayı başardı. Yıllarca süren soruşturmalar ve katili yakalamak için yapılan birçok girişime rağmen, polis vakayı çözmeye yaklaştıklarına dair hiçbir iz bulamıyordu. Ancak 2018’de beklenmedik bir kaynaktan —Reddit'teki amatör bir soybilimci— gelen bir gelişme, olayı çözmeye yaklaştırdı.
Polis, suç mahallerinden elde edilen DNA kanıtlarını halka açık bir soybilim veritabanına yükledikten sonra, amatör dedektifler katilin aile ağacını izlemeye başladı. Sadece kullanıcı adıyla bilinen bir Reddit kullanıcısı, kamuya açık veriler ve soybilim konusundaki geniş bilgisi sayesinde şüpheli listesini daraltmaya yardımcı oldu. Aile bağlantılarını dikkatlice izleyerek, Joseph James DeAngelo'nun, eski bir polis memuru olarak, Golden State Katili olduğunu ortaya çıkaran kilit bilgileri sağladı.
DeAngelo'nun yakalanması, onlarca yıldır süren arayışın sonunu işaret etti ve amatör soybilimciler ve Reddit kullanıcıları, sonunda katili tanımlayan aile ağacını oluşturmada kritik bir rol oynadı. Bu vaka, kitlesel iş birliğinin gücünü ve doğru araçlara sahip sıradan insanların, en karmaşık suç vakalarını bile çözebileceğini gözler önüne serdi.
1637 yılında Pierre de Fermat tarafından ortaya atılan bir matematik bilmecesi olan Fermat’nın Son Teoremi, matematikçileri iki yüzyıldan fazla bir süre boyunca zorladı. Teorem, 2’den büyük herhangi bir tam sayı değeri için, a^n + b^n = c^n eşitliğini sağlayacak üç pozitif tam sayının olmadığını öne sürüyordu ve bu, matematiğin en ünlü çözülemeyen problemlerinden biri hâline gelmişti. 2003 yılında, çocukluğundan beri bu problemle kafayı bozmuş olan Britanyalı bir bilgisayar bilimcisi olan Andrew Wiles, bu problemi sessizce çözdü.
Wiles, yıllarca gizli bir şekilde çalışarak, cebirsel geometri alanındaki ileri teknikleri kullanarak çığır açan bir ispat geliştirdi. Çözümünü nihayet açıkladığında, matematik dünyası şoktaydı. Tarih boyunca en büyük zihinleri zorlamış olan Fermat’nın Son Teoremi, tamamen tutku ve merakla harekete geçen bir adam tarafından çözüldü. Wiles’ın başarısı ona uluslararası bir ün kazandırdı ve ispatı matematik tarihinin en önemli anlarından biri olarak kabul edildi.
2010 yılında sanat simsarı Forrest Fenn, Rocky Dağları’nda altın, mücevher ve antikalarla dolu bir hazine sandığı sakladığını duyurdu. Fenn, şifreli bir şiirle ipuçları sunarak binlerce maceracının ilgisini çeken modern bir hazine avına ilham verdi. Neredeyse on yıl boyunca hazine avcıları çoğu zaman kendilerini tehlikeli durumlara sokarak Rocky Dağları’nı karış karış aradı, ancak sandığı bulan kimse olmadı —ta ki tıp öğrencisi ve amatör hazine avcısı Jack Stuef şifreyi çözene kadar.
Stuef, Fenn’in şiirini ve sunduğu ipuçlarını yıllarca analiz etti, coğrafi ipuçlarını bir araya getirerek olası yerleri daralttı. 2020 yılında, nihayet Wyoming’in ücra bir köşesinde saklı sandığı buldu ve modern tarihin en ünlü hazine avlarından birine son verdi. Fenn, Stuef’in hazineyi bulduğunu doğrulayarak, neredeyse on yıldır dünyayı büyüleyen bilmeceye bir son getirdi.
Sovyet Hava Savunma Kuvvetlerinde yarbay olan Stanislav Petrov, Moskova'nın güneyindeki yüksek güvenlikli bir askeri üsteki sığınakta dünyadaki en sinir bozucu işlerden birini...
İnsanlar, modern bilimin karşısında bile gizemli kalan olağanüstü yeteneklere sahip geniş bir beceri yelpazesi sergilerler. Olağanüstü duyusal algılardan benzersiz bilişsel işlevle...