René Descartes, bundan yüzyıllar önce, “Düşünüyorum, o hâlde varım!” derken sizce ne demek istedi?
Düşünme, bizi dünya üzerindeki canlı ve cansız diğer tüm varlıklardan ayıran bir etkinlik hâlidir. Dolayısıyla Descartes bu meşhur deyişiyle; bir varlığın gerçekliğini ortaya koyan unsurun düşünme eylemi olduğunu anlatıyor.
Bu nedenle tarih boyunca filozofların Sinoplu Diyojen gibi bir fıçı içerisinde yaşadığını ve sadece tek bir yaşam alanı içerisinde, yalnızca düşünme eylemine odaklandığı sonucuna varabiliriz; fakat insanlar, aslında sadece zihin penceresi içerisinde yaşamazlar. Pek çok filozof da insan bedeni ve zihni arasındaki bu doğrudan ilişkinin farkına varmış olacak ki iç dünyamıza yönelik bedensel faaliyetlerden bir tanesini hayatlarına katmışlar: Yürümek.
Yürüyüş eylemini sadece A noktasından B noktasına ulaşma durumu olarak düşünürsek bu hatalı bir düşünce biçimi olur; çünkü aslında filozoflar yürümeyi dolaylı yoldan bir “yaratım hâli” olarak tanımlamışlardır. Onlara göre yürüyüş, bir yere varmayı değil bir hareket hâlini amaçlamalıdır.
Filozof Frédéric Gros, “Yürümenin Felsefesi” isimli kitabında felsefi bir eylem olarak yürüyüşe yakın plandan bakıyor.
Gros için yürümek, kendimizle tekrar bağlantı kurmamıza izin veren özgürleştirici bir eylem. Pek çok uyaran ile dikkatimizin dağıldığı, odaklanma becerimizi günden günde kaybettiğimiz böylesine kaotik bir çağda, doğa yürüyüşleri meditatif bir pratik olarak kullanılabilir ve bu yönüyle; yaratıcılığımızı, dikkatimizi artırırken Delphi tapınağının girişinde yazan o meşhur cümleyi hayatımıza entegre etmemize yardımcı olabilir: “Nosce te ipsum” yani “Kendini Bil!”
Geçtiğimiz günlerde Bundle’da yazdığım “Kaybettiğimiz Beceri: Odaklanma” başlıklı yazımda odaklanma yeteneğimizin dış faktörlerce nasıl çalındığı konusunu gündeme getirmiştim. Kendimizi tanımaya, ilk önce kendimize odaklanarak başlamamız gerekiyor. Kendimize odaklanmanın en iyi yolu da benliğimizle baş başa kalabileceğimiz bir aktivite olarak yürüyüşü hayatımıza katmak olacaktır.
Gros kitabında, uzun yürüyüşler yapan pek çok önemli düşünürden bahsederken yürüyüş alışkanlıklarının, yaratıcı çalışmalarıyla ve düşüncel yaratım süreçleriyle nasıl bir ilişkisi olduğunu açıklıyor. Yazının devamında yürüyüşü hayatlarının merkezine koyan önemli düşünürlerden ve alışkanlıklarından bahsedeceğim.
Aristotales öğrencileriyle konuşmaları esnasında ve etrafındaki meraklı kalabalığa bir şeyler anlatırken, yani aslında öğretme eylemi içindeyken sürekli olarak çevrede dolaşırdı.
Aristotales bu öğretme yoluyla, hem zihni hem de bedeni aynı anda çalıştırmayı hedefliyordu; çünkü vücudumuzun bir bütün olarak varlığını devam ettirdiğini ve zihinsel faaliyetlerle bedensel faaliyetlerin birbirinden ayrılamayacağını, aksine bu iki faaliyetin birbirini beslediğini biliyordu.
Öğretirken bir aşağı bir yukarı dolaşma alışkanlığı nedeniyle Aristotales’in bu öğretim şeklini benimseyen bir ekol doğdu ve bu ekol "Peripatetik ekol" olarak isimlendirildi. Peripatetik kavramı ise Yunanca, 'yürüyen, gezgin' anlamındaki peripatetikos kelimesinden türetilmiştir. Aristoteles'e göre yürümek, konuşmayı kolaylaştıran bir eylemdir ve tabii ki düşünmeyi de kolaylaştırır.
Nietzsche, uzun dönemler birtakım ağrılarla mücadele etmiş ve bu sağlık sorunlarının üstesinden gelebilmek için pek çok yol denemişti. Ağrılarını dindirmek için benimsediği yöntemlerden biri de açık hava yürüyüşleriydi.
Başlangıçta migren ağrılarının acısını hafifletmek için kurtarıcı bir yol olarak benimsediği yürüyüş eylemi, onun için düşünmenin en önemli itici kuvveti hâline geldi. Nietzsche, 5 saat süren bu uzun doğa yürüyüşleri esnasında; düşüncelerinin; nehirler, ormanlar, göller ve Alp zirveleri gibi yerlerin yanından geçerken uyandığını keşfetti. Zihnin, dingin bir şekilde atılan adımlarla birlikte canlandığı bu deneyim, ona yeni fikirlerin filizlenebilmesi için imkân tanımıştı.
Çünkü aslında ruhsal sağlığımız, bedensel sağlığımızı etkileyen en temel unsurdur.
Nietzsche yürüyüşle ilgili şu cümleleri yazmıştır:
"Sadece kitaplar arasında, kitaplar tarafından uyandırıldığında fikirleri olanlardan değiliz. Bizim alışkanlığımız, dışarıda düşünmektir - yürüyerek, sıçrayarak, tırmanarak, dans ederek, tercihen ıssız dağlarda veya denize yakın yerlerde, hatta patikalar bile düşünceli hâle gelir…Gerçekten tüm büyük düşünceler yürürken tasarlanır."
İlham perileri dört duvar arasında pek nadir bulunur. Beethoven, Avusturya'nın Mödling şehrinde yaşadığı dönemde ilham bulmak için Viyana Ormanları'na düzenli olarak uzun yürüyüşler yapardı.
Beethoven'ın yürüyüşleri genellikle sabah erken saatlerde başlardı. Önceki gece üzerinde çalıştığı müzik parçalarını düşünmek, fikirlerini netleştirmek ve ilham bulmak için sessizlik ve doğanın huzur dolu atmosferinden yararlanmak amacıyla ormana doğru yol alırdı. Bu yürüyüşler sırasında yanında mutlaka bir kalem ve kağıt taşırdı. Böylece özgün fikirler ve melodiler aniden aklına gelir gelmez hemen not alabilirdi.
Ormanda yürürken Beethoven, doğanın seslerini dinlerdi. Kuşların ötüşü, ağaçların hışırtısı, suyun akışı gibi doğal sesler, onun için birer ilham kaynağıydı. Bu doğal ezgiler, onun müziğine yansır ve bestelerinde kendini gösterirdi. Yürüyüş sırasında aklına gelen müzikal fikirleri, doğadaki seslerle birleştirir ve bu şekilde benzersiz eserler yaratırdı.
İlhamın dünyayla etkileşime geçerek ve hareket ederek bulunabileceğini anlayan Beethoven, uçsuz bucaksız ormanların içinde zihnini dinginleştirip ilham perilerini kovalayarak müthiş bestelere imza atmıştır. Çünkü o; yüzünü dünyaya, doğaya ve türlü güzelliklere döndüğünde yaratıcı düşüncelerin onu bulacağına inanıyordu.
Kant, günlük yürüyüşlerini düzenli bir şekilde gerçekleştirirdi. Kant'ın yürüyüşleri ölçülü ve düzenli bir hızda gerçekleşirdi. Terlemekten hoşlanmadığı için, aşırı hızlı veya yoğun tempolu yürüyüşlerden kaçınırdı. Bunun yerine, daha kontrollü bir hızda yürümeyi tercih ederdi. Yavaş ve dengeli adımlarla yürümek, onun için bir iç huzur ve dinginlik kaynağıydı.
Yürüyüşleri sırasında Kant, genellikle düşüncelerine dalar ve felsefi konular üzerinde kafa yorardı. Yürümek, onun için bir tür düşünsel aktivite ve meditasyon şekliydi. Bu yürüyüşler sırasında felsefi teorilerini düşünür, yeni fikirler geliştirirdi ve böylece zihinsel olarak taze kalırdı.
Yürüyüşler, onun için bir denge ve düzen unsuru olup, düşünsel faaliyetlerine ara vermek, doğayla bağlantı kurmak ve zihinsel enerjisini yenilemek için önemli bir fırsattı.
Kant, günlük yürüyüşlerini düzenli bir şekilde gerçekleştirirdi. Yürüyüşlerini zamanı tam olarak belirlenmiş bir program dahilinde yapar ve genellikle saatlerini buna göre ayarlardı. Bu sayede komşuları bile Kant'ın yürüyüş saatlerini temel alarak saatin kaç olduğunu tahmin edebilirdi.
Gros, Kant için yürümenin felsefesini anlatırken şu cümleleri yazmıştı: “Kant terlemekten derinden rahatsız olduğu için ölçülü ve düzenli bir hızda yürümeye özen gösterirdi."
Gros kitabında doğa yürüyüşlerinin sakin bir zihne etkilerini şöyle açıklar:
"Her şey sakin, beklenti içinde ve dinlenmektedir. Dünyanın gürültüsünden, koridor yankılarından, mırıldanışından uzaktasınızdır. Yürüme: İlk başta kulaklarda büyük bir nefes alma gibi etki eder. Sessizliği, sanki bulutları uçuran büyük bir taze rüzgâr gibi hissedersiniz." Yürüyerek toplanan sessizlik, tazeleyici ve yenileyicidir.
Zihnimizi açmak, yeni bir perspektif kazanmak veya sadece dingin bir şekilde kendimizi dinlemek için doğanın sunduğu envai çeşit zenginliğe bir adım atarak, düşüncelerimizin ötesinde güzellikler görebiliriz!
Bugün çoğumuz Nietzche gibi bir orman bulup 5 saatlik yürüyüşler yapamaz belki; fakat yine de zihnimizin kalabalıklaştığı, odağımızı kaybettiğimiz, kendimizi verimsiz hissettiğimiz dönemlerde yüzümüzü dışarıya dönüp doğanın sessizliğinde anlam bulabiliriz.