San Francisco-İstanbul istikametinde bir yolculuk: EGZOZ
Furkan Karasoy

San Francisco’dan Archie McKay ve Chris Sollars ile Adana’dan Erdem Eroğlu’nun yolları İstanbul’da kesişti ve Egzoz grubu doğdu. Egzoz üyeleriyle 31 Mayıs’ta çıkan Smoking Jacket albümünü, kültürel etkileşimleri ve daha birçok konuyu konuştuk.

Selamlar. Albümünüz Smoking Jacket çıktı, yanında bir klip de getirdi. Chris burada kısa süre yaşamasına rağmen o zaman dilimine bir albüm sığdırmayı başardınız. İsterseniz Chris’in buraya geliş hikâyesiyle ve Egzoz’un doğuşuyla başlayalım.

Chris Sollars: Evet, ben San Francisco’da yaşayan bir sanatçıyım, bir müzisyenim ve o dönem İstanbul'da Gate 27 adındaki konuk sanatçı evinde kalıyordum. Archie zaten San Francisco'dan eski arkadaşım, sürekli iletişim hâlindeydik. Onunla müzik yapmayı hep istemiştik ve buraya geldiğimi duyunca hemen “Erdem adında harika bir davulcu arkadaşım var, onunla birlikte çalmaya başlayalım” dedi. Ve ilk çaldığımızda oldukça eğlenceli bir gece geçirdik.

Archie McKay: Evet, fazlasıyla.

Chris: Hemen şarkı yazmaya, riff’ler çalmaya başladık. Aramızda geçen tüm konuşmalar, birbirimize yaptığımız tüm şakalar sözlerimizi, müziğimizin tınısını etkiledi. Üçümüz arasında ciddi bir enerji doğdu.

Archie: Stüdyoda biraz zaman geçirdikten sonra Erdem’in hikâyelerinden AutoMoral, Cheap Rasta gibi şarkılar doğdu. Bir sanatçı arkadaşımızla bir barda otururken kendisi rastgele bir şarap istedi ve ben de ona “Evet, zar at dostum. İyi şanslar” dedim. Mesela Bar Wine şarkısı da böyle ortaya çıktı.

Chris: Taksim şarkısı bizlerin dışarıya çıktığımızda gördüklerimizi bir kenara not almamızla oldu. Deneyimlediğimiz şeyleri ve fikirlerimizi yazmaya devam ettik ve albüm böyle dünyaya geldi.

Hazır ismi geçmişken Taksim’in klibi de çıktı.

Archie: Evet, 31 Mayıs’ta yayınladık. 

Chris: Taksim’in bize verdiği enerjiyi, çılgınlığı taşıyan bir şarkı yapmak istemiştik. Bunu klibe de yansıttık. 

Archie: Bar Wine, SlightlyDelic, Teşekkürler, Smoking Jacket… Bu klipler de sırada.

Klip için araya girmiş oldum. Erdem ve Archie sizin yollarınızın nasıl kesiştiğini de sorayım.

Erdem Eroğlu: Gençken davul çalmaya başladım, farklı indie rock gruplarıyla çaldım. Archie ve benim Raw Power ve The Young Shaven gruplarından bağlantımız vardı. Müzisyenliğimizi birlikte keşfettik. Onunlayken hep yeni şarkılar yazma havasındaydık. Sonra aramıza Chris katıldı ve onun gelişiyle birlikte ciddi bir enerji yakaladığımızı fark ettik ve hepimiz tüm enerjimizi ortaya koyduk. Mesela stüdyodaki kayıttan sonra sanırım bir hafta falan dinlenmem gerekmişti. (gülüyor)

Archie: Gate 27 seanslarında da arada kaçamak yapıyordun sanki. (gülüyor) Erdem'in bahsettiği gibi, önceleri The Young Shaven adlı bir projedeydim. Erdem de bir ara bize katılmıştı. Daha sonraları –pandeminin etkisinin biraz azaldığı dönem olsa gerek– Erdem’le birlikte stüdyoya gitmeye başladık. O davul çalıyordu ve ben şarkı söylüyordum, başka enstrüman yoktu. Bu şekilde şarkılar yapmaya başladık ve SlightlyDelic orada ortaya çıktı. Sonra Chris gelince gitarıyla bize katıldı. Chris'in kendi getirdiği bazı şarkılar oldu, biz de onlara yorum kattık. Oluşan şey en sonunda hepimizi çok tatmin etti.

Sanırım Chris buraya geldiğinde grubun davulcusu olacağını düşünüyormuş. Doğru mu?

Chris: Normalde bir sanatçıyım, müzik tarafında ise 2017'de gruplarda çalmaya başlamıştım. San Francisco’da Skullture isimli bir grubun davulcusuydum, buraya gelirken de Archie ile davulcu olacağımı sanıyordum. (gülüyor)

Archie: Evet, bunu hatırlıyorum. Sana “Hayır!” demiştim. (gülüyor)

Chris: Neyse ki $ollar$ adlı hem davul hem gitar çaldığım, hem de söylediğim bir solo projem vardı. Bu sayede gitarla da yola devam edebildim.  

Nihayet albümü dinleme şansı buldum. Senin davul çaldığın diğer projelerini dinleyemesem de Egzoz'daki enstrüman paylaşımı çok iyi sonuç vermiş gibi.

Chris: Erdem muhteşem bir davulcu! Gitar çalmayı da çok seviyorum zaten, bence de iyi oldu.

Archie: Bunu samimi bir iltifat olarak alabilirsiniz. Chris'i gitarist ya da davulcu olarak görmüyorum, o gerçek bir sanatçı. Her zaman bir şeyleri en iyi şekilde yorumlayabilme yetisine sahip.

Chris, bu arada senin tasarladığın ve albümün kapaklarında bulunan “Smoking Jacket”ı giyme fırsatı buldum, teşekkür ederim. Böyle bir ceket yaratma fikri nereden geldi?

Chris: Giyip denemene çok sevindim! Açıkçası yolda karşıma çıkan sigara paketlerini toplayıp bunlardan bir eser yaratmayı düşündüğüm bir dönem vardı. ABD’de sigara içen bir kişi olarak o paketleri her yerde görüyordum ve “Bunları birbirine dikersem sonunda koca bir paket giyebilirim" gibi şeyler düşünüyordum. Burada da albüm için aklıma böyle bir fikir geldi. Bir kumaş alıp üzerine çıktı aldık ve özel olarak diktirdik. Klasik bir ceket görünümünde ama bir yandan da hastalığın temsili gibi. Hem eleştirel hem de eğlenceli olan saçma bir parti gibi geliyor bana. Grubumuzu da yansıtıyor bence.

Archie: Geçen gece bir bara ceketi götürdüm ve insanların giymesine izin verdim. Etraftakiler bir kutlamaymış gibi ceketi giyen insanları izliyordu. Açıkçası bu bana ölümü garip bir şekilde kutlamak gibi geliyor. Uzaktan baktığınızda güzel renklere sahip bir ceket, yakınlaştığınızda ölümü hatırlatıyor.

Albüm kapağında kullanmaya nasıl karar verdiniz?

Chris: Albüm kapağı için olacağını düşünmeden, bahsettiğimiz ceketle bir fotoğraf çekimi yaptık. Sonra fotoğraflar hoşumuza gitti ve bunlardan bazılarını albüm için kullandık. Plağın bir yüzünde de sanatçı arkadaşımız Eda Sütunç, bir sandalyede ceketle uzanıyor. Diğer yüzünde ise Erdem, yıldız anını yaşıyormuş gibi yapıyor. (gülüyor)

Archie: Kesinlikle!

Albümde neredeyse tüm şarkılarda bir Türkiye referansı var, özellikle de İstanbul. Şehirden hikayeleri dinliyoruz.

Archie: Olimpos'u unuttun.

Evet. Erdem'in otobüs şoförü anonsuna fazlasıyla gülmüştüm: “Egzoz Turizm yolcuları, lütfen yerlerinizi alınız, 21:45 otobüsünüz hareket etmektedir…”

Archie: O kısım Gate 27’da kaydı yaptığımız anda doğdu. Yanımda bir megafon vardı ve Erdem onu alıp doğaçlama böyle bir şey söyledi.

Daha önce çok farklı şehirlerde yaşadığını biliyorum. ABD, İngiltere ve daha birçok ülkedeydin. Seni “buradan” bir hikâye anlatmaya iten neydi?

Archie: Bence bulunduğu yer insanı etkiliyor. Beyoğlu’na değinmeden geçemeyeceğim. Bu aralar herkes “Burası öldü” diyor. Ama dışarı çıktığınızda birçok şeyi bir arada bulabiliyorsunuz. Bana kalırsa burası hâlâ yaşıyor. Etrafı gözlemlemeyi seven biriyseniz Beyoğlu ve İstanbul size çok şey katıyor. E tabii bir de eşim de burada olduğu için, bu şehirle evli sayılırım. (gülüyor)

Chris: Grupta bu açıdan ilginç bir dengemiz var. Erdem Türkiye’de doğdu ve büyüdü. Archie, İstanbul’da ikamet ediyor ya da ziyaretçi ya da sevgili; hangisini söylemeliyim bilemedim. (gülüyor) Ben de kısa süre için şehirdeydim ve sıkıştırılmış bir versiyonu bile olsa kendi deneyimlerim oldu. Burayı değerlendirmek için farklı perspektiflere sahibiz ve bu da Egzoz’u geliştirdi diyebilirim. Haklısın, bu İstanbul’a özel bir albüm.

Archie: Üçümüzü bir araya getiren şeylerden biri, yaşlansak bile hâlâ dünyalarımızı biraz daha genişletmenin ve ilginç insanlar ve deneyimlerle doldurmanın yollarını arıyor olmamız. Buraya geldiğimizde bu tecrübeye açıktık ve bu da bir grup olarak üretkenliğimizi geliştirmemize imkân sağladı.

Archie, senin geçmişte yaşadığın Manchester ve San Francisco’daki müzik sahnesine ne kadar saygı duyduğunu biliyorum. Madchester dönemini de sıklıkla konuşuyoruz. İstanbul’u denklemden çıkarırsak, bir şehrin izlerini taşıyan eserler üreten sanatçılar için bu durum bir zayıflık mı, yoksa sahip olması zor bir hediye mi?

Archie: Bence bu dürüstçe kurulmuş bir ilişkiyse hiç de zayıflık sayılmaz. Hatta bu bir güç. 
Örneğin R.E.M. kendi bölgesine ait konuları oranın üslubuyla anlatırdı. The B-52's için de bu geçerli. Mesela ben büyük bir The Fall hayranıyım –sırrım ortaya çıktı– ve bunu Mark E. Smith mümkün kıldı. Mesela Television dinlerseniz, New York'u duyarsınız. Ama bu ilişki dürüstçe kurulmadığında iş değişiyor. Bir dönem herkes Seattle’a gidip oradaki gruplar gibi bir sound yakalamaya çalıştı. Sonuç: Başaramadılar.

Erdem, senin için Adana-İstanbul hattında nasıl bir değişim oldu?

Erdem: Aslında Adana müzik ortamını gerçekten çok seviyorum. İstanbul'a geldiğimde ise benim için bile büyük bir fark olduğunu itiraf edebilirim. Şehir ve müzik iç içe geçmiş durumda. Mesela Chris buraya ilk geldiğinde şehri gezdikten sonra “Burası çok büyük” demişti. Çok kalabalık, çok büyük. Onun bakış açısı bizlere de bir şeyler kattı. Sözün özü, şehir kesinlikle müziğimize ciddi ölçüde katkı sağladı.

Dengeli bir dağılım olmuş diyebiliriz sanırım.

Chris: Evet, gruptaki dengemiz çok faydalı oldu. Erdem buralı, Archie arada bir yerde, ben tam anlamıyla dışarıdan bakan biriyim. Büyürken dinlediğimiz müzik türleri de farklı, bu da iyi bir karışım sağladı. Bu sayede farklı dokulara sahip bir sound’a sahip olduk. Archie daha The Fall tarzında, ben ve Erdem Nirvana’cıyız. (gülüyor)

Deneyimlerinizin ve gözlemlerinizin şarkı sözlerine de yansıdığı aşikâr. 

Archie: Kesinlikle. Mesela Erdem’in Olimpos’ta yaşadıkları, başımıza gelen ufak tefek şeyler… “Bunu not alalım” diyoruz ve sonra oradan bir şarkı çıkacağını hissettiğimizde harekete geçiyoruz.

Chris: Müzik tarafında da kendi zevklerimizi karıştırmak yetti. Başta Erdem'i tanımıyordum, tanıştıkça müzikte nerede örtüştüğümüzü bulduk. Onunla daha grunge’a yakın bir uyumumuz var. Archie ve ben San Francisco'dan geldik. Onunla da San Francisco'nun gürültülü, tuhaf, sağlam ama aynı zamanda sallanan psych garage rock sahnesiyle örtüşüyoruz. “Get your body, get your booty” gibi şeyler. Günün sonunda üçümüzün bunu bir albümde buluşturması güzel sonuç verdi.

Erdem: Archie çok iyi bir hikâye anlatıcısı. Baştan sona bir hikâyeyi çok güzel aktarıyor. Biz de Chris’le Archie’ye bu alanı açıyoruz. Şarkılardaki hikâyelerde bana kalırsa bir comedy rock havası var.

Sizin de bahsettiğiniz gibi ABD, İngiltere, Türkiye; albümde birçok ülkenin müzik kültüründen izler var. Bu müziğinizin tekdüzelikten kurtulmasına yardım etmiştir diye düşünüyorum. Ama grup içinde o uyumu yakalamanın kolay olmadığını düşünüyorum, katılır mısınız?

Archie: Mesela Erdem ile Chris’in uyumunu gözlemleyebiliyorum. Erdem’in “Burada bir leke var” gibi cümlelerini duymuşumdur. San Francisco’da ise gerektiğinde zehirli türde bir çöplük alanına gidip insanlar için çalarsınız. Chris, Erdem’e çalarken yakınlardaki bir lekenin önemli olmayacağını öğretti. Bu kolektif bir ruh gibi ve bence Chris bunu sadece grup için değil, tanıştığı birçok insan için mümkün kıldı.

Erdem: Bir de şuna değinmek isterim: Grup zihniyeti gerçekten farklı bir olgu. Ben ve Archie çalarken işler farklı ilerliyordu. Chris geldi ve bir grup zihniyeti kazandık. Bu Egzoz’da çok iyi oturdu ve yaratma süreçlerimizi etkiledi.

Albüm Chris’in kurduğu Object Records’tan çıktı. Endüstri müziği çağında biraz kendine özgü bir albüm Smoking Jacket.

Chris: Evet, endüstri müziği var ve sektörün önemli bir bölümünü kaplıyor. Biz ise hem kayıtlarda hem konserlerde yaptığımıza güvendik çünkü biz buyuz. Kim olduğumuzu değiştiremeyiz. (gülüyor) O halde bunu kucaklamamız gerek. Sanırım sound’a ve şarkılara böyle yaklaştık.

Chris ayrılmadan önce Türkiye’de birtakım konserleriniz oldu. Albüm de çıktığına göre yenilerini bekleyebilir miyiz?

Archie: Evet, belli sayıda konserimiz oldu. İstemediğimizden değil, zamanlamayı ayarlayamadık.

Chris: Şimdiye dek diyelim! (gülüyor) Açıkçası Temmuz sonu ya da Ağustos’ta İstanbul’a gelmeyi planlıyorum. Egzoz’la albüm tanıtım konserleri vermeyi düşünüyoruz.

Chris de buralara uğramışken yeni bir albüm gelir mi?

Archie: Kim bilir? Demek istediğim, eğer Chris iki haftalığına burada kalırsa belki bir 45’lik yapabiliriz. Hele ki Smoking Jacket’ı yazıp kaydetme hızımız düşünülürse. (gülüyor)

Chris: Bence de! (gülüyor) Neden olmasın?

Smoking Jacket plakları bazı müzik mağazalarına da dağıtıldı sanırım.

Chris: Evet, hem müzik platformlara yüklemek hem de plağını da yapmak istedik. Örneğin Spotify’da kitlenize çabucak ulaşabiliyorsunuz ama plağın yeri ayrı. Yaptığınız müziği bir sanat eserine dönüştürüyorsunuz. Müziğimize fiziksel bir boyut da katmak istedik.

Bu akşam bir albüm dinleme partisi olacak, değil mi?

Archie: Evet, bu akşam (2 Haziran Cuma) 22:00’de. Beyoğlu’ndaki Marlen Bar’da.

Peki şu anda hangi projelerle meşgulsünüz?

Chris: Hâlâ $ollar$ üzerinde çalışıyorum. Skullture'ın yayınlamadığı ve bir noktada çıkabilecek bazı kayıtlar da var. E tabii İstanbul’a geldiğimde Erdem ve Archie’yle geçireceğimiz zamanda da elbette birkaç şarkı yaratacağız.

Sabırsızlıkla bekliyorum. Erdem ve Archie sizde durumlar nasıl? Yeni bir grup için çalıştığınızı biliyorum.

Archie: Erdem ile ben her zaman yan yana çalmaktan hoşlandık. Onunla bir şeyler üretmek çok kolay oluyor. Son zamanlarda yeni bir proje üretebileceğimizi düşündük. Eflatun Çetin ve Felat Delibalta ile Vasistas grubunu kurduk. Bu yeni bir proje, şimdiden 8 şarkı kaydettik. Egzoz’un tarzından farklı olduğunu söyleyebilirim. Yakında konser vermeye başlarız zaten.

Peki hızlı soru-cevap seansına geçelim: “Rastgele bar şarabını” sevmiyor musunuz?

Archie: Ben zar atabilirim.

Erdem: Ben de aynı şekilde. İyi cevap. (gülüyor)

Chris: Maalesef hayır!

Çok sevdiğiniz bir şarkı için size özel bir güç verilecek ve her dinleyişinizde ilk kezmiş gibi hissedeceksiniz.

Chris: Pixies'ten Gigantic.

Archie: Sanırım herhangi bir The Smiths şarkısı diyebilirim ama aslında onları yeterince uzun zaman dinlemediğinizde bir nevi yeniden doğmuş gibi oluyorlar. Mesela This Charming Man’i uzun süre dinlemezsem öyle hissediyorum.

Erdem: Ben de The Doors’tan Riders on the Storm diyeyim.

Albüm kapaklarında “Ich möchte ein Smoking Jacket kaufen” yazıyor. Ceketi giyip çok beğenen biri olarak biz de satın alabiliyor muyuz?

Chris: Pekala, belki de İstanbul'da sınırlı sayıda üretime ihtiyacımız var. Bu bir Egzoz modası. (gülüyor) Biz hem bir grup hem de bir moda markasıyız.

Archie: Yapma, adını verme! Bir sonraki albümün adını vermeyelim.

Son olarak çok geç farkına vardığınız için pişman olduğunuz şeyleri sorayım.

Archie: Sanırım hip-hop. Grup soruyorsan da The Birthday Party ya da The Pop Group diyebilirim. Açık Radyo’da birlikte program yaptığım Clint Willey, The Pop Group’tan ilk bahsettiğinde “Bunları nasıl kaçırmışım” diye üzülmüştüm.

Erdem: Genel olarak metal müzik. Bir davulcu olarak, metal müzik duyularımı çok iyi koordine ediyor. Keşke bu metalcilerin partisine erken katılsaydım diyorum.

Archie: Partiye çok geç kalmadın aslında, Late to the Party adında bir metal grubu kurabilirsin. (gülüyor)

Chris: Müziğe geç başlamak diyebilirim sanırım.