TÜİK, Türkiye’nin “gerçek” verilerini açıkladı
Bedirhan Akay
31 Ocak 2024

Başlık çok çekici ama merak etmeyin clickbait de değil. Gerçek kelimesi tırnak içinde çünkü bizi ilgilendiren veriler sonunda geldi. Enflasyon, büyüme, faiz oranları… derken sürüyle veriyi aklımızda tutmaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. Ancak ben bu verilerin birçoğunun yaşadığımız ekonomik sorunların nedenlerinden çok semptomları olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzden TÜİK’in açıkladığı “Gelir Dağılımı İstatistikleri”, sadece yeni neslin değil daha eski kuşakların da neden enflasyon gibi ekonomik sorunlardan kurtulamadığını; emekli maaşlarının, ücretlerin, hayat pahalılığı gibi konuların bu kadar çatışmaya sebep olduğunu açıklıyor.

Biz isterseniz semptomlara dert yanacağımıza sorunun nedenlerinden bahsetmeye başlayalım. 

Zengin zenginleşiyor, orta direk siliniyor, yoksul yoksul kalıyor

Tablodan görülebileceği üzere, en zengin yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yüzde 49,8’ini alırken en yoksul yüzde 20’lik kesim, gelirin sadece yüzde 5,9’una talim oluyor. 

Basit bir örnekle somutlaştıralım: Bir ülkemiz olsun, 100 liralık bir ekonomimiz ve 10 insan var diyelim. Bu insanlar arasından iki kişi 100 liralık ekonominin 50 lirasını cebine atarken, iki kişi 6 liraya razı oluyor.

Daha radikal bir hikâye dinlemek isterseniz onu da buraya bırakıyorum: Bir ülkede 100 lira var ve yine 10 insan var. 2 insan 100 liranın 50 lirasına sahipken diğer 8 insan kalan 50 lirayı paylaşmak için kendi içinde kavga ediyor. Radikal mi, gerçekçi mi ona siz karar verin…

TÜİK, “Gini” Çıkarttı

Çok fazla detaya girmeden Gini nedir, öncelikle buna açıklık getirelim. Gini katsayısı, bir ekonominin gelir dağılımının eşitsizliğini ölçen bir istatistiksel göstergedir. Değerleri genellikle 0 ile 1 arasında olup, 0 mükemmel eşitlik ve 1 tamamen eşitsizlik anlamına gelir.

Aslında yukarıda anlattığım hayali ekonomide uyguladığımız metodu biraz daha ilerletseydik Gini katsayısına ulaşırdık, ama sizi sıkmak istemem.

Grafikten görebileceğiniz üzere, Türkiye’de Gini katsayısı 1’e hızlı bir şekilde yaklaşıyor. Bu da daha fazla gelir eşitsizliği anlamına gelmekte. 

Asıl ilginç olan grafik ise sosyal transferleri hariç tuttuğumuzda ortaya çıkan tablo. Yani, “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışı toplumu bir uçuruma sürüklüyor. Daha önceki yazılarımda da anlattığım gibi kamunun güçlü bir şekilde eşitsizlik karşısında durabilmesi, bireyi sermayeye karşı güçlendirebilmesi gerekiyor. Yeri geldiğinde ise kamunun sermayeye ceza verebilmesi gerekiyor.

En Zengin Yüzde 5, En Fakir Yüzde 5’ten 31 kat fazla kazanıyor

En yoksul yüzde 5, 2005 yılından bu yana milli gelirden aldığı payı yüzde 1’den yukarı çıkaramadı (2022’de 0,8). Ancak en zengin yüzde 5 için bu geçerli değil. 2005’te bu pay yüzde 20 iken “refah zamanları” diyebileceğimzi 2013 - 2014’te 2 puan düşüyor. 2022’de ise zirveyi yüzde 24,3 ile yapıyor.

Bu payları oranladığımızda ise ortaya korkunç bir gelir eşitsizliği çıkmakta: 31 kat fazla kazanç.

Ücretli çalışan kendi hâline yansın

Cem Oyvat hoca, X hesabında yaptığı analizde de ücretlilerin geçtiğimiz yıllarda müthiş bir gelir erozyonuna uğradığından bahsetti. Sizin de görebileceğiniz üzere maaşlı çalışan yandı, ucuz kredilerle işini yürüten sermayedârlar kazandı.

Bu noktada, Korkut Boratav hocanın da önemli bulduğu bir şey var. Aslında ana akımcılar “faiz artırın, faiz artırın!” naralarıyla gündemi meşgul ederken Korkut Boratav, 2014’ten bu yana devam eden bir “bölüşüm şoku”ndan bahsediyor. 

Benim de düşüncem bu yönde. Alınan faiz kararları, enflasyon açıklamaları, enflasyonu ezemeyen ücret artışları, asgari ücrete doğru yol alan genel ücret seviyesi… Bu gibi kararlar son derece politik. Bu gibi konularda kararlar verilirken çeşitli çıkar grupları gözetiliyor. Bunun en yakın ve çarpıcı örneği düşük faiz dönemiydi. Borç alabilenler, düşük faizli kredilerle yürüdü gitti, emekçiler el salladı.

Bugünden bir örnek vermek gerekirse: Mehmet Şimşek’in dilinden düşmeyen kredi kartları konusu.

Ana fikir şu: “Halkımız kredi kartlarını gereksiz harcıyor, lüks için harcıyor. Kredi kartına kısıtlama getirelim ki talep düşsün, enflasyon da düşsün.”

Sonuç ise bence şu: Halkın yüzde 80’i 50 lira peşinde koşarken talep artmaz. Talep, en zengin yüzde 20’nin kazandığı 50 lirada aranmalı.

Bedirhan Akay

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümü son sınıf öğrencisi. Dünyaya hem meraklı hem sinirli. İktisadi meseleleri bölüşüm üzerinden okur, ana akımın finans kapital düzenciliğinden hoşlanmaz.